Friday 18 October 2013

CULTURA

Nedir “kültür” dediğimiz? Aile kültürü , toplum kültürü, ulus kültürü, din kültürü…

Uzun yıllar içerisinde bireylerin  ve toplumların çeşitli olaylar karşısında geliştirdiği refleksler, duygular , hareketler , davranış biçimleri, gelenekler ve  görenekler , kısacası özgün bir  yaşam ve düşünce biçimine kültür diyoruz.

Dünya üzerinde tek bir Yahudi kültürü yok tabiî ki. Diaspora’da yaşayan bizlerin ister istemez beraber yaşadığımız diğer kültürlerle etkileşimimiz geçmişte söz konusu olmuştur gelecekte de olacaktır. Bu kaçınılmaz.

Eskiden duyardım bir “İstanbul Efendisi” tanımı var idi. Çok az da olsa birkaç tane insanla tanışma imkanım olduğu için şanslıyım. Giyiminden , konuşmasına, kelime haznesine , insanlar karşı davranışlarıyla  hemen fark ediyorsunuz. Askerdeyken önümde bir İstanbullu bir delikanlı vardı. Şahane bir çocuktu. Her banyoya gidişimizde elinde bir küçük fırça . Dayanamadım sordum. Tırnak fırçası ile hayatımda orada tanıştım.

Yahudi kültürümüz nelerden oluşuyor diye  biraz kafa yorsak ne kadar zengin olduğunu hemen ortaya koyabiliriz.

Bar Mitzva , Bat mitzva törenlerimiz, tevila ve kezada da dahil olmak üzere etkileyici düğün ritüelimiz. Pesah ve Rosh Hashana başta olmak üzere bütün ailemizi topladığımız bayramlarımız . Ladino veya Judeo espanyol diye adlandırdığımız lisanımız. Avrupa’da keza Yidiş lisanı. Bunlara bağlı edebiyatımız. Özdeyişlerimiz , atasözlerimiz, Salamon, Mişon ve Rebeka fıkralarımız, “Arvoles” gibi “Adio Kerida” gibi şahane folklorik şarkılarımız.. Özgün Yahudi mutfağımız, tomat reynadolarımız, fritadalarımız, alburniyamız ,roskamız, boyozlarımız , bimueloslarımız , sodramız … Saymakla bitemeyecek kadar çok büyük bir kültür mirası bu omuzlarımızda taşıdığımız.

Ancak biz Yahudileri daimi düşman olarak gören, her aksiliğin altında  bizleri suçlayan, akla mantığa sığmayan komplo teorileri üretenlerin sayısı yeryüzünde ne kadar fazla olduğunu hayretle izliyoruz. Daha da acısı ırk düşmanlığına  dinsel öğeler de katan köktendincilerin durumudur pek tabi. Bunların hepsi bizleri ziyadesi ile üzüyor.

Her ırk , her toplum gibi bizim de içerimizde yanlış yapanlar yok muydu ? Tabi ki vardı … Ama bir Hitler çıktı diye Almanların tümünden; Japonlara atom bombasını kullanan Amerikalıların tümünden nefret etmemiz mümkün değil.

Yüzyıllar boyunca diasporadaki Yahudiler süregelen Yahudi nefret ve düşmanlığını yok etmek ve zengin kültürümüzü bütün güzelliği ile korumak için mücadele verildi. Bu kısmen başarıldı  kısmen de başarısız kaldı.

Dennis Parger’in Yahudi düşmanlığının köklerini araştırdığı güzel bir kitabı var. Yüzyıllar boyu dünyanın çeşitli yerlerinde ortaya çıkan nefret duygusunu enine boyuna incelemiş. Kitabın sonunda beş ayrı yol izleyebileceğimizi düşünmüş.

Birincisi topluca asimilasyon. Tabi bu koca bir kültürün yok olması anlamına geliyor. Gerçi Naziler toplama kamplarına atalarında Yahudi kökeni olanları bile gönderdiler.

İkincisi Siyonizm. Tüm dünya Yahudilerinin İsrail’e göç etmesi. Fiziksel olarak mevcut İsrail toprakları dünya Yahudi nüfusunun hepsini barındırmaya yetmeyeceği aşikar.

Üçüncüsü yabancıları aramıza kabul etmek. Dünyanın birçok yerinde karışık evliliklerden doğan insanlar var bunlardan isteyenleri Yahudi olarak kabul etmek. Eski komünist ülke Yugoslavya’nın şimdiki parçalanmış ülkeleri olan Sırbistan’da Makedonya’da bu uygulama mevcut. Böylece dünya Yahudi nüfusunun daha hızlı  artması ve daha güçlü olmamız mümkün. Ayrıca üstün ırk olduğumuzu düşünüp bizden nefret edenleri yıldırmış olabiliriz.

Dördüncüsü Yahudi düşmanlığı ile tüm gücümüzle savaşmak. Bu fiziksel mücadeleyi içerecektir siyasi mücadeleyi de…

Beşincisi dünyaya  güzelim Yahudi ahlak sistemini,insana  ve insanlığa ne kadar  değer verdiğini   tüm dünyaya anlatmak .Bu belki bizim en büyük eksikliklerimizden biri. Demokrasilere hep örnek gösterilen  Antik Yunan’dan binyıl  öncesinden biz Yahudilerin  – öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan yere şahadet etmeyeceksin gibi  çok temel ahlak sistemimiz nedense çok ön plana çıkarılmaz.

Dennis Prager’in dikkate almadığı ancak Hasidik Yahudilerin geleneksel olarak çok çocuk sahibi olarak Yahudi nüfusunu arttırma çabaları de bir çözüm müdür bilemiyorum.

Genelde Yahudi düşmanlığı ve nefreti biz Yahudilerin problemi gibi düşünülür. Bizlerin Ermeni ve Çingene topluluklarının problemini çok üzerimize almadığımız gibi.  Ancak bu bir ahlak ve moral anlayışının eksikliğinden başka  bir şey değildir.

Sadece Türkleri örnek almak istesek bugün Almanya’da yaşayan nerdeyse üçüncü nesil işçilerimiz var. Artık onların Türkiye’ye dönme gibi bir niyetleri yok.  Bir çoğunun ana dili bile Almanca olmuş. Eski Osmanlı topraklarında kalmış olan  Türklerin de durumu pek parlak değil. Seksenli yılların ortalarında Bulgaristan’dan kaçan 300.000 Türk göçmeni unutmamız mümkün mü?

Kıbrıs Türkleri siyasi olarak çözüme ulaştırılamamış başlı başına kangrene dönüşmüş bir problem . Türkiye’nin belki de AB’ye girememesi önündeki en büyük engel.

Halen Suriye’de ,Bulgaristan ve  Yunanistan başta olmak üzere Balkan’larda yaşayan Türkler o ülkelerde azınlık haklarına sahip olmak ve etnik kimliklerini korumak için mücadele veriyorlar. Ayrıca Osmanlı mirası sanat eserlerinin de bekçisi durumundalar.

Avram Aji

30.07.2010

No comments: