Tuesday 14 June 2016

HEAD HUNTERS - KELLE AVCILARI

Edward Frenkel’in AŞK VE MATEMATİK kitabını okudunuz mu? Matematik aşığı değilseniz çok tavsiye etmem... Ancak günümüz dünyasını anlayabilmemiz açısından bana ilginç geldi. Antisemitizmin en uç noktası ile tekrar yüz yüze geldim.

Rusya’da 1968 yılında doğmuş olan Edward’ın annesi Rus, babası Yahudi. Lise yıllarında bir matematik dehası olduğu keşfediliyor ve özel derslerle üniversite sınavlarına hazırlanıyor. Bu arda babası da fizik dehası ancak sürgüne gönderiliyor. Edward  Rusya’da matematiğin amiral gemisi konumundaki MGU Moskova Devlet Üniversitesine ,Yahudi olduğu için alınmıyor… Petrol ve Gaz Enstitüsü matematik bölümüne başlıyor. Fakat çocuğun dehası keşfedildiği için öğretmenleri tarafından kaçak olarak MGU’daki bazı özel dersleri takip etmesi sağlanıyor.

Şimdi işin en ilginç yerine geldik. Üniversite eğitiminin sonunda Harward Üniversitesinden, hiç müracaat etmemiş olmasına rağmen beklenmedik bir lisans sonrası eğitimi için davet ve burs teklif alıyor.  Kendi anlatımına göre Amerikalıların kendisini Rusya’nın ücra bir köşesindeki bu dehayı keşfetmeleri çok şaşırtıcı... Rus vatandaşlığını kaybetme , geri dönerse tekrar yurtdışına çıkamama riskini de göze alarak ABD’ye yerleşiyor ve olağanüstü bir başarıya imza atıyor. Bugün dünyanın en ileri matematik dehası kabul ediliyor... Bu arada Rusya da vatandaşlıktan atmıyor.

ABD istihbaratının  çalışma şekline dikkatinizi çekmek istiyorum. Bir taşla iki kuş!!!!

-Güçlü bir dehayı kendi saflarına alıyor.
-Güçlü bir dehayı rakibinden elimine ediyor.

Ivy League” tabir edilen dünyanın en iyi üniversitelerinin ABD’de olduğunu biliyoruz. Sadece hocaları mı iyi sizce? Dünyanın dört bir yanından seçmece öğrenciler , ateş pahası okullara muhteşem burslarla geliyorlar , davet ediliyorlar...Aynen  Edward Frenkel örneğinde olduğu gibi...

Yazımın başlığını yadırgamış olabilirsiniz? Kelle Avcıları...
Günümüzde işler böyle yürüyor... En fazla keşfin yapıldığı , en fazla patent başvurusunda bulunulan ABD’nin yaptığı kelle avcılığı değil de nedir?

Soruyorum size İzmir’de kaç üniversitemiz var? (Bilemediniz) . Altısı vakıf dördü devlet olmak üzere on. (Türk Hava Kurumu Üniversitesini de ben de yeni duydum sayenizde!)

Gelelim en kritik soruya... Bunlardan hangisi dünya liginde yarışıyor ?

Türkiye’de en iyi üniversiteler hangisi diye sorsam hepimiz İTÜ , ODTÜ , Boğaziçi (Robet College) , Koç hemen aklımıza gelebiliyor. ( bu arda en iyi liseleri de bir düşünün...)

Üniversite sınavlarında en başarılı olanlar, hemen İstanbul’a kapağı atıveriyor. Çoğu da orada kalıyor...

İzmir’li olarak yakınırız... İstanbul’a nazaran İzmir sanayide çok geri kaldı diye... Gençlerimiz İzmir’de iş imkanı bulamıyor diye.

Hep bu kelle avcılarının yüzünden... İyiler İstanbul’a... En iyiler ABD’e.

İkinci dünya savaşı esnasında Türkiye’ye sığınan 40 Yahudi profesörün Türk üniversitelerine muazzam katkılarını biliyoruz.  Bu profesörlerin arasında Türk hukuk sistemini kuranlardan Ernst Hirch’in biyografisini okumadıysanız tavsiye ederim.

Einstein’ın Almanya’dan ABD’ye gidişi ikinci dünya savaşının seyrini değiştirmemiş miydi?

Dikkat kelle avcıları aramızda dolaşıyor !

12.04.2016



Thursday 10 March 2016

DİASPORA

Hep merak ederdim bu kelimenin kökenini… Biraz araştırdım...

Eski Yunanca da “SPOR” kökü, tohum manasını taşıyormuş. “DIA” ise saçılmış , dağıtılmış dağılmış manasında bir ön  ek. Diaspora  “saçılmış tohumlar”  anlamına geliyor.

Fransızca karşılığı “dispersion” ,  İngilizce  “exile” sürgün olarak geçiyor. Osmanlıca karşılığı “muhaceret”, “ hicret” olarak karşımıza çıkıyor… Ancak ayni anlam vurgusu yok sanki. Dağılmış başka, dağıtılmış başka… Diaspora, ek olarak  bir zorlama, zorlanma  fiili içeriyor. Eskiden şimdiki Türkiye sınırları dışında kalan Osmanlı topraklarından göç etmiş insanlara muhacir denirdi. Bilhassa mübadele ile Balkanlardan Türkiye’ye göç etmiş insanların hatıratı , yürek burkan anekdotlarla doludur...

Kötü niyetli düşünür ,yazar çizerler, dünyaya dağılışımızı ,kutsal kitabımızın Tesniye 28:15’teki “... Rabbin bütün emirlerini ve kanunlarını tutup yapmak üzre onun sözünü dinlemezsen , bütün şu lanetler senin üzerine gelecekler...” . Devamında  yine Tesniye 28:25’teki  “... Rab seni düşmanların önünde kırdıracak... yedi yoldan kaçacaksın, dünyanın bütün ülkelerinde serseri olacaksın.” sözlerine bağlar.

Her halükarda  diaspora hüzün taşıyan bir kelime.. Yerinden yurdundan kopmuş, koparılmış, kovulmuş, sürgün edilmiş, buna rağmen vatan özlemi hiç bitmemiş insanları kapsıyor.. Kesin olan , bir ülkenin yurtdışında yaşayan vatandaşlarına denmediği... Örneğin Almanya ya işçi olarak giden Türk işçileri bu kelimenin özelliğini taşımıyor.

Yahudi tarihi hep sürgünlerle doludur. En eski bilineni “Asur” ve “Babil” sürgünleridir. İkinci mabedin de yıkılışından sonra tüm dünyaya yayılmışız. Purim bayramımızda okuduğumuz Megilat Esther’in kitabı ise ilk sürgün kayıtlarımız olarak kabul ediliyor.

Tarihte, doğuda  Hindistan’da, güneyde  şimdiki Etiyopya da ve de Yemen de,  Avrupa’da , Sovyetler’de ,kuzey Afrika’da hemen her yerde Yahudi topluluklarına rastlanıyor.

Fakat Pesah’ta devamlı yinelediğimiz “Bashana habaah be Yerushalayim” deyişi bize -eski coğrafyana dön- mesajını vererek , sürekli aklımızda kalmasını sağlıyor...

Kudüs’ten , İber yarımadasına  –hele ki o günkü şartlarda- bu kadar  büyük bir mesafeyi kat etmiş olmamız hayret vericidir. Biz Yahudilerin seyahatlere yatkınlığı ve kültürü hep vardı…

Sefarad Yahudilerinin Anadolu coğrafyasında da bu kadar dağılmış olması da başka bir merak konusudur. Annem Ankaralı, anneannem Eskişehirli .. Anadolu coğrafyasında Yahudi topluluğuna hemen her yerde rastlanıyor.

Sadece Ege bölgesinde Tire, Milas , Urla , Memenen ,Bayındır ilk  aklıma gelenler.. Bizler mi bilerek ve isteyerek seçmişiz buralara yerleşmeyi , yoksa yönetenler mi bizi dağıtmış bilinmez.

Ancak onbeşinci yüzyılda ,İber yarımadasından getirdiğimiz , zamanın en yüksek kültürel düzeyini , Osmanlının çöküş döneminde sürdürememişiz.

Havra sokağı civarında bu kadar çok sinagog inşa etmiş olmamız, hem dindar bir topluluk olduğumuzu, hem de biraz kendi aramızda bile biraz bölünmüşlük yaşadığımızın göstergesi sayılmaz mı?

II. Abdülhamit zamanında gerçekleştirilen en büyük projelerden biri Konya – Bağdat demiryoludur. Cumhuriyetin ilanından sonra, yeni çizilen sınırlar yüzünden, bu tren hattı Türkiye sınırından Suriye sınırına girip çıkıyormuş. Amcam ikinci dünya savaşı patladığında askere gitmemek için kaçmayı planlamış. Trenin Suriye içerisine girdiği  bir yerde trenden atlamış. Halep yakınlarındaki Yahudi Cemaati tarafından himaye altına alınmış. Orada yaşadığı dönem içerisinde Toni teyzem ile tanışıp evlenmiş ve akabinde Petah Tikva ‘ya yerleşmişler, ömürlerinin geri kalanını orada geçirdiler.

Orta Doğuda  ve Afrika’nın kuzeyinde önemli Yahudi diasporasının varlığını biliyoruz. 1900 yılındaki tahmini istatistiklere göre Yemen’de otuz bin, İran’da otuz beş bin,  Cezayir’de elli bin , Etiyopya’da elli bin, Mısır’da otuz bin, Fas’ta otuz bin, Tunus’ta altmış iki bin Yahudi yaşıyormuş… Bu toplulukların neredeyse tamamı ortamın uygun olmamasından dolayı göç etmek zorunda kalmış.

İskenderiye’ye yaptığım bir seyahatimde ,oradaki dostlarım beni hala ayakta duran Eliyahu Hanavi Sinagoguna götürdüler. Yüksek mermer sütunları ile muhteşem bir yapı. İlginçtir ki güvenlik nedeni Arap kökenli arkadaşım içeri giremedi ancak benim girmeme müsaade ettiler.

Şair Bialik bizim için, bir şiirinde , “bu saçılan tohumlar, her an uygun ortamı bulunca yeşerme potansiyelini taşır” diyor..

Monday 11 January 2016

YENI YIL

Koca bir yılı geride bıraktık. Ne yazık ki Türkiye’miz de Ortadoğu bataklığına düştü. İnşallah sağduyu üstün gelir dedik , olmadı.  Politika çok incelik isteyen bir sanat. Dantela gibi işlemek lazım. Bu sanatkarları ‘MON CHER’ler  diye adlandırarak  aşağılamak , neticede sizi ve dolayısıyla bizi böyle kaosa sürükler. Gerçi artık -Paris’te olduğu gibi - terörün yeri yurdu kalmadıysa da, yine de siyasi çözümler üretmenin , oy kaybetme kaygısının önüne geçmesinin gerekliliğine inanıyorum...

Ben bunları yazmayacağım sizlere... 2015’de güzel şeyler de oldu. İlkler yaşandı.

Çocukluğumda, bayramlarımızda yerel gazetelerde “Musevi vatandaşlarımızın bayramını kutlarız” gibi yazılar çıkardı. Mutlu da olurduk. Son yıllarda Cumhurbaşkanı ve Başbakanın bizim bayramlarımızı kutlayan mesajları,  vaka-i adiye oldu. Soykırımı anma etkinlikleri de her yıl daha bir kapsamlı bir şekilde düzenleniyor... Gerekliliğine inandıkları için olmasa bile.

Yıllar önce sizlere yazmıştım Roma’da Hanuka  bayramımız meydanlarda kutlanıyor diye. İşte bunun benzeri bu yıl İstanbul’da gerçekleşti. Eminim, güvenlik endişesi altında gerçekleştirilmiş olsa bile , hepiniz , benim gibi gurur duydunuz. Darısı İzmir’in başına... Gündoğdu Meydanında olabilir!!!

İkincisi, Bet-Israel sinagogumuz restore edildi ve eski güzelliğine kavuştu. Kıymeti yeterince bilinmese de , bence İzmir’deki en güzel mabet. Yıkık kubbesi yüreğimi dağlıyordu. Bayramlarda oturacak yer bile bulamadığımız günler ne kadar da uzaklarda kadı... Dilerim  güzel  vesilelerle tekrar  kalabalıkları toplama imkanları yaratılır. Bu güzellikten sadece turistler değil de asıl sahipleri de nasibini alır!

Üçüncüsü “Jewish Centre” projesi. Alsancak kehilasının mimari durumu dolayısıyla yıkılmasının gerekliliği , neticede çok daha büyük ve güzel bir projeye yol açtı . Gurur kaynağı olacağı ve bölük pörçük dağılmış mülklerin  yepyeni bir şekilde birleşmesi ile ortaya çıkacak çok amaçlı bina, hepimizi , çatısı altında daha fazla toplayacağı umudunu da besliyor... Emeği geçenlere ne kadar teşekkür etsek azdır. Her birimizin kendi çapında azami destek vermesi şart. Birçoğumuz için yürüyüş mesafesinde olması ayrıca çok büyük avantaj olacak. Çocuklarımız , gençlerimiz ve de yaşlılarımız için vazgeçilmez bir kültür ve dayanışma merkezi olacağı kesin. Ufkumuz genişleyecek.

Belediyenin ele aldığı Havra Sokağı restorasyon çalışmaları , korumakta güçlük çektiğimiz ata yadigarı sinagoglarımızı sonsuza dek yaşatacak. İçerisinde yer alacak olan daimi Sefarad sergisi, geçmiş kültürümüzü daha büyük kitlelere tanıtacak ve geleceğe taşıyacak.
Ne dersiniz , İzmir küllerinden tekrar alevleniyor mu ?

Avram Aji

04.01.2016