Tuesday 2 June 2015

ISTIRAP

Yetmişli yılların sonlarına doğru kayınpederimin evinde Fransızca eski bir kitaba denk gelmiştim “L’agonie des Judeo-Espagnols” -Sefarad Yahudilerinin ıstırabı-.Avrupa’da süratle azalmaya başlayan ve kültürü ile yok olmaya yüz tutmuş “bizlerin” hikayesi...Acıklı bir kitaptı benim için. Demek ki erimeye elli altmış yıldan çok önce başlamışız.

Çocukluk arkadaşlarımdan hemen hepsi yurtdışına göç ettiler... Kimi liseden sonra üniversite okumaya, kimi üniversiteden sonra iş için terk ettiler güzel İzmir’imizi...

Türkiye’de yetmişli yıllarda üniversiteye girmek zordu . Paralı özel üniversiteler 1970 yılı sonunda kapatıldı. Sınava girenlerin çok az bir kısmı istedikleri güzel bir fakülteyi kazanabiliyorlardı. Dershaneler henüz icat edilmemişti. Üniversite bitirenlerin İzmir’de güzel bir iş bulabilmeleri imkânsızdı diyebilirim. Yaşıtlarımdan çekici bir profesyonel iş hayatı sürdüren çok az oldu. Başaranlardan bir kısmı üniversitelerde güzel bir kariyer sahibi oldular. Bazılarımız, ya baba mesleğine devam etti -ki bunlar genellikle ticari ve sınai işler idi- ; bazılarımız ise kendilerine yeni işler kurdu.

Genç kızlarımızın iş hayatına katılımları da yetmişli yıllarda çok kısıtlıydı.. Bankaların yanında bazı özel şirketlerin muhtelif pozisyonlarda çalışanlar oldu. Bugün hemen tüm kızlarımız çalışma hayatına giriyor.

Judeo-Espanyol dilimizi ve kültürümüzü dört yüz yıl boyunca , bu coğrafyada  canlı canlı tutan bizler, neden yirminci yüzyılda aciz kaldık? Benim gözlemlediğim sebeplerden biri, “Yahudi mahallesi”nin dışına çıkmamızdır.

Eskiden konuşlandığımız İzmir’in Çankaya-Basmane-Mezarlıkbaşı bölgesinde, yan yana sinagoglar inşa etmiş (Havra sokağı civarı) , okullar kurmuşuz (Talmud Tora, eski ilkokulumuz) .. Mezarlığımız bile üç adım ötede Konak Bahribaba’da değil miydi? Çok yoğun ,hep iç içe, hep yan yanaydık...

Mithatpaşa-Salhane-Karataş-Karantina hattına muhtemelen ondokuzuncu yüzyılın ortalarından sonra geçmiş olmalıyız... Oradaki evlerin tamamı cumbalı 2 katlı Rum mimarisi özelliğini taşıyordu. Osmanlı mimarisinde çok az ev hatırlıyorum... Eski kartpostallarda Asansörün arkasında yükselen bir kilise kubbesi görülür. Mezarlığımız ise şimdiki Kız lisesi sırtlarına kadar dayanıyor.

Muhteşem mimarisi ve olağan üstü tezyinatıyla Beth-İsrael sinagogu 1907 de açıldığına göre  -en şaşalı devrimiz- o zamanlarımız olmalı oralarda... Benim de gittiğim Bene-Berit ilk okulu sinagogun tam karşısında idi. Karataş Hastanemiz  ve Azil, Deniz kıyısındaki  “El Kortijo” ( Bahribaba’ya gelmeden , deniz kıyısında), Bet Levi ve Halil Rıfat Paşa’daki Bet Ester sinagoglarımız, Asansörümüz... O dönem yine çok yan yana , çok iç içeyiz ...

Ya işyerilerimiz? Babamın mağazası -ki eskiden “Peştemalcılar” olarak adlandırılırdı- şimdilerin  Mimar Kemalettin Caddesindeydi. Caddenin belki yarısı biz Yahudilere ait dükkanlardı.

Altmışlı yıllardan bahsediyorum. Toptan kumaş , konfeksiyon ürünleri satanlar , büyük ecza depoları, kimyasal madde satıcıları, ithalatçılar, ihracatçılar. İş sahiplerinin yanında çalışanlar da Yahudi’ydiler...

Yirminci yüzyılın başından itibaren başlayan felaketler sinsileri , Osmanlının yıkılışı, birinci ve ikinci dünya savaşları, üzerimizden silindir gibi geçti... Azınlık olarak yaşamımız , yapılan ayırımcılık ve de baskılar bizleri ziyadesi ile huzursuz ve rahatsız eder hale haldi.

Yurtdışına kaçış da o zaman başladı.Güney Amerika başta olmak üzere Avrupa ve sonraları İsrail en fazla tercih edilen yerler oldu...

Ellili yılların sonlarına doğru-Levantenlerin ve Rumların boşalttığı- Alsancak göçü başladı.

Yahudi mahallesinden çıkınca dağıldık mı ne?


16.04.2015

Monday 1 June 2015

MUCİZE

Aslında hiçbirimiz mucizelere inanmayız. Ancak dinler tarihinde okuduğumuz, bildiğimiz Musa’nın Kızıldeniz’i asası ile yarması , İsa’nın cüzamlı hastayı iyileştirmesi bilinen en eski ve en meşhur mucizevi olaylardır.

Kimi bilim adamları bunu bir takım tabiat olaylarına bağlamaya çalışırlar . Kızıldeniz’in yarılmasını bir yer sarsıntısı ile bağdaştırmaya veya dünyamızın yakınından geçen bir meteorun çekim gücüne bağlayarak olayın bilimsel bir açıklamasının olup olamayacağını araştırılar.

Aslında bir önemi var mı ?

Bir piyango bileti bile bir mucize beklentisi değil midir? Aslında piyangonun çıkma olasılığını matematiksel olarak gözlerimizin önüne serilse kimse piyango bileti almazdı..Ya da at yarışı oynamazdı.Bunun en iyi kanıtı, çevremizde böyle bir talihliyle hemen hiç karşılaşmamış olmamızdır.

Bazı din adamları mucizeleri zamana yayma düşüncesindedir. Biz insanların zaman kavramı yanında evrenin on beş milyar yıllık geçmişi karşılaştırılamaz denir. Işık hızının ne olduğu gözümüzde hayalimizde canlandırmamız ve bu hızda zamanın durmasının nasıl bir şey olabileceğini kavramamız ne mümkün! Tanrısal mucizeler bize göre çok daha uzun zamana yayılır-mış- !!!!

Bu konuların ne kadar izafi olduğunu biliyoruz … (E=mc2 )

Ama kavramakta daha bir güçlük çektiğimiz kendi dünyamız var. Bir insan iç organları ile , beyni ile , kolları bacakları ile , hareket kabiliyeti ile , öğrenme kabiliyeti ile başlı başına hayran kalınması gereken bir mucize değil mi ki ?

Yeni elektronik teknolojisi ile yapılan yapay robotlar , gelişmiş bilgisayarlar bazen insan bedeninin kompleks yapısını unutturur gibi olmaktadır.

Aslında beynimiz 70-80 yıllık yaşamız boyunca ne kadar çok miktarda  fotoğraf ve video kaydeder.Telefondaki sesin sahibinin kim olduğunu saliseler mertebesinde anlıyoruz.Bir saniyede 20-30 harfi gözlerimizle tarıyoruz,beynimizde bu harflerin yan yana gelmesiyle oluşan kelimeleri daha önce kaydettiğimiz sözlükten karşılıklarına bakım yazarın ne yazmış olduğunu kavrıyoruz.

Bilginler ellerimizi beynin uzantısı olarak kabul eder . Gerçekten bazı robotlar çok hassas işler yapabilmekte. Ama çoğu zaman bir tek işi.. Ellerimize gelince yazı yazmaktan yün örmeğe,dikiş dikmeye , daktilo yazmağa , piyano çalmaya ve saymakla bitiremeyeceğimiz birçok beceri..

Piyanoya dikkatiniz çekerim, ayni anda on parmak on ayrı notaya basıyor.Ama saliseler öncesinde gözlerimiz beynimizle koordine edilmiş bir şekilde notaları okuyor ver her bir parmağa hangi tuşa basması gerektiği konusunda komut gönderiyor ve bu arada ayni kısa an içerisinde gözlerimiz de parmaklarımızın yerini bulmaya yardımcı oluyor.

Korkarım gün gelecek belki bu nöron ,kas , beyin , parmak koordinasyonunun nasıl olabildiğinin bilimsel açıklamasını yapabilecek.Ama ne önemi var ki? Yıldırımların da nedenini biliyoruz ama bir yıldırım yaratamıyoruz , yada bir tayfun bir kasırga…

Dünya ve evren kendi başına biz insanlar için şu anda anlaşılması zor bir kavramdır.Bu kadar büyük bir enerjiyi –tabi bize göre büyük- bu  kompleks bir yapı ve düzeni –yine bize göre- kavramak güç…

Yıllar önce dünyanın düz olmadığını kavramak ne kadar zor idiyse bugün için de insan denen makinenin çalışmasını anlaması bir o kadar güçtür.

Evrenin büyüklüğü ve kompleks yapısı karşısında ürpermemek mümkün değil.Sanki okyanusta bir damla su gibiyiz.Bütün bunları sizlere bir tanrı kavramı ile bağdaştırmak için anlatmadım.Herkes gibi ben de olan biteni şaşkınlık içerisinde izliyorum. Ancak dünyadaki açlık sefalet , acı ve hüzün içerisinde yaşayan ve milyarları bulan bu insan nüfusu karşısında irkilmemek, üzülmemek, mutsuzlanmamak mümkün değil.

Biz aklımız ve düşüncelerimiz doğrultusunda sosyal dayanışma yükümlülüklerimizi mutlaka yerine getirmeye çalışıyoruz.Ama bir burs vermek olsun, ama birine iş bulmak olsun, ama sağlık konusunda olsun sıkıntı çeken etrafımızdaki insanlara deva olmaya çalışıyoruz en azından . Hatta çok çalışmalıyız. (bana göre bu insan dayanışması bütçemizi sarsmalı, bizi çok yormalı)

Garip bir tesadüf eseri iyi ve varlıklı bir ailenin çocuğu olup ailemizin desteği ile her istediğini yapabilmiş olmak , en pahalı özel okullarda okuyabilmiş olmak, patlayıncaya kadar çikolata ,kızarmış patates cips , mısır, hamburger yiyip litrelerce kolayı midyemize indirmiş olabilmemiz , dünyanın en ücra köşelerini gezebilmiş olmamız ;dünyanın öteki ucunda açlık ve acı çeken insanları unutturamaz. Unutturmamalı..

Aslında hepimiz bir mucizeyiz. Hele hele sabah kalktığınızda,eğer hiçbir yeriniz ağrımıyorsa, karnınız tok, etrafınızda anormal bir şey yoksa çocuklarınız neşeli,karınız sağlıklı ve etrafınızda ise, gerçek bir mucizeyi yaşadığınızdan emin olun.

Bundan daha büyük bir güzellik ve daha derin bir  mutluluk nedeni olamaz.


28.07.2008