Thursday 10 March 2016

DİASPORA

Hep merak ederdim bu kelimenin kökenini… Biraz araştırdım...

Eski Yunanca da “SPOR” kökü, tohum manasını taşıyormuş. “DIA” ise saçılmış , dağıtılmış dağılmış manasında bir ön  ek. Diaspora  “saçılmış tohumlar”  anlamına geliyor.

Fransızca karşılığı “dispersion” ,  İngilizce  “exile” sürgün olarak geçiyor. Osmanlıca karşılığı “muhaceret”, “ hicret” olarak karşımıza çıkıyor… Ancak ayni anlam vurgusu yok sanki. Dağılmış başka, dağıtılmış başka… Diaspora, ek olarak  bir zorlama, zorlanma  fiili içeriyor. Eskiden şimdiki Türkiye sınırları dışında kalan Osmanlı topraklarından göç etmiş insanlara muhacir denirdi. Bilhassa mübadele ile Balkanlardan Türkiye’ye göç etmiş insanların hatıratı , yürek burkan anekdotlarla doludur...

Kötü niyetli düşünür ,yazar çizerler, dünyaya dağılışımızı ,kutsal kitabımızın Tesniye 28:15’teki “... Rabbin bütün emirlerini ve kanunlarını tutup yapmak üzre onun sözünü dinlemezsen , bütün şu lanetler senin üzerine gelecekler...” . Devamında  yine Tesniye 28:25’teki  “... Rab seni düşmanların önünde kırdıracak... yedi yoldan kaçacaksın, dünyanın bütün ülkelerinde serseri olacaksın.” sözlerine bağlar.

Her halükarda  diaspora hüzün taşıyan bir kelime.. Yerinden yurdundan kopmuş, koparılmış, kovulmuş, sürgün edilmiş, buna rağmen vatan özlemi hiç bitmemiş insanları kapsıyor.. Kesin olan , bir ülkenin yurtdışında yaşayan vatandaşlarına denmediği... Örneğin Almanya ya işçi olarak giden Türk işçileri bu kelimenin özelliğini taşımıyor.

Yahudi tarihi hep sürgünlerle doludur. En eski bilineni “Asur” ve “Babil” sürgünleridir. İkinci mabedin de yıkılışından sonra tüm dünyaya yayılmışız. Purim bayramımızda okuduğumuz Megilat Esther’in kitabı ise ilk sürgün kayıtlarımız olarak kabul ediliyor.

Tarihte, doğuda  Hindistan’da, güneyde  şimdiki Etiyopya da ve de Yemen de,  Avrupa’da , Sovyetler’de ,kuzey Afrika’da hemen her yerde Yahudi topluluklarına rastlanıyor.

Fakat Pesah’ta devamlı yinelediğimiz “Bashana habaah be Yerushalayim” deyişi bize -eski coğrafyana dön- mesajını vererek , sürekli aklımızda kalmasını sağlıyor...

Kudüs’ten , İber yarımadasına  –hele ki o günkü şartlarda- bu kadar  büyük bir mesafeyi kat etmiş olmamız hayret vericidir. Biz Yahudilerin seyahatlere yatkınlığı ve kültürü hep vardı…

Sefarad Yahudilerinin Anadolu coğrafyasında da bu kadar dağılmış olması da başka bir merak konusudur. Annem Ankaralı, anneannem Eskişehirli .. Anadolu coğrafyasında Yahudi topluluğuna hemen her yerde rastlanıyor.

Sadece Ege bölgesinde Tire, Milas , Urla , Memenen ,Bayındır ilk  aklıma gelenler.. Bizler mi bilerek ve isteyerek seçmişiz buralara yerleşmeyi , yoksa yönetenler mi bizi dağıtmış bilinmez.

Ancak onbeşinci yüzyılda ,İber yarımadasından getirdiğimiz , zamanın en yüksek kültürel düzeyini , Osmanlının çöküş döneminde sürdürememişiz.

Havra sokağı civarında bu kadar çok sinagog inşa etmiş olmamız, hem dindar bir topluluk olduğumuzu, hem de biraz kendi aramızda bile biraz bölünmüşlük yaşadığımızın göstergesi sayılmaz mı?

II. Abdülhamit zamanında gerçekleştirilen en büyük projelerden biri Konya – Bağdat demiryoludur. Cumhuriyetin ilanından sonra, yeni çizilen sınırlar yüzünden, bu tren hattı Türkiye sınırından Suriye sınırına girip çıkıyormuş. Amcam ikinci dünya savaşı patladığında askere gitmemek için kaçmayı planlamış. Trenin Suriye içerisine girdiği  bir yerde trenden atlamış. Halep yakınlarındaki Yahudi Cemaati tarafından himaye altına alınmış. Orada yaşadığı dönem içerisinde Toni teyzem ile tanışıp evlenmiş ve akabinde Petah Tikva ‘ya yerleşmişler, ömürlerinin geri kalanını orada geçirdiler.

Orta Doğuda  ve Afrika’nın kuzeyinde önemli Yahudi diasporasının varlığını biliyoruz. 1900 yılındaki tahmini istatistiklere göre Yemen’de otuz bin, İran’da otuz beş bin,  Cezayir’de elli bin , Etiyopya’da elli bin, Mısır’da otuz bin, Fas’ta otuz bin, Tunus’ta altmış iki bin Yahudi yaşıyormuş… Bu toplulukların neredeyse tamamı ortamın uygun olmamasından dolayı göç etmek zorunda kalmış.

İskenderiye’ye yaptığım bir seyahatimde ,oradaki dostlarım beni hala ayakta duran Eliyahu Hanavi Sinagoguna götürdüler. Yüksek mermer sütunları ile muhteşem bir yapı. İlginçtir ki güvenlik nedeni Arap kökenli arkadaşım içeri giremedi ancak benim girmeme müsaade ettiler.

Şair Bialik bizim için, bir şiirinde , “bu saçılan tohumlar, her an uygun ortamı bulunca yeşerme potansiyelini taşır” diyor..