Tuesday 1 December 2015

BERLİN

Kısa bir süre önce Berlin’i gezmeye gittim.Şehrin tam ortasında kocaman bir YAHUDİ SOYKIRIM Müzesi var,  II. Dünya savaşında ölen 6 milyon Yahudi anısına üstü anıt mezarlık görüntüsünde oluşturulmuş müze . Yine II. Dünya savaşında ölen 1,5 milyon Çingene için anısına yapılmış bir anıt park.

Almanya dünyaya böyle bir görüntü veriyor, geçmişi ile yüzleşmek isteyen , ibreti alem için , yapılan hataların bir ülkeyi ne hale getirdiğini gözümüze gözümüze sokarak ,şehrin göbeğine anıtlar dikmişler. Bizler geçmişte böyle hatalar yaptık, insanlara çok acılar çektirdik demek için. Üzüntümüz var, eziklik içindeyiz.

Türkiye’de bir benzeri Çanakkale’deki Anzak şehitliği anıtı var. Anzak’lar Osmanlı’yı bitirmek ve Anadolu’yu işgal etmek üzere okyanus ötesinden geldiler. Neticede kazanan taraf bizler olmuşuz. Ama  Atatürk’ün onların anısına söyledikleri tüyler ürperti ve ibratliktir:

“Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana , koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar gözyaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”

Düşmanlarını yendikten sonra bunları söylemek daha kolay olmuştur diye düşünebilirsiniz. Ancak yine de insanlığa ders veren bir düşünce tarzıdır.

1955 yılındaki 6-7 eylül olaylarını duymuşsunuz. Ben İzmir’de de saldırılar olduğunu yeni öğrendim. Dostum Ali Rıza Saysen hatıralarını şöyle anlattı :

“06 Eylül 1955 akşamı hava limonata gibi. Annem, babam; kardeşlerimle maaile, Kültür Park Açık Hava Tiyatrosu’ndayız. Anımsadığım, bir gürûhun sahneyi işgâl ettiği ve bu insanların -çocukluk hâlimle pek anlam veremediğim “Kıbrıs Türk’tür” gibi bir takım sloganları- haykırmaları, ardından da Türk Bayrağı’nı sahneye dikerek İstiklâl Marşımızı okumaları. O hengâmede anlayabildiğim şuydu: “Atatürk'ün Selânik'teki evine bomba atılmış…”

Toplum psikolojisi işte; bahtımın rüzgârına kapılıp kendimi o kalabalığın arkasına takılmış buldum. Dün gibi ve utançla hatırlıyorum. Açık Hava Tiyatrosu’ndan çıkan kalabalık Fuar’daki Yunan Pavyonu’na yönelmişti. Saldırganlar pavyonu ateşe vermişlerdi. Hatta yangını söndürmek için gelen itfaiye görevlilerinin yangın söndürme gayretlerine müdahale edilmiş; yangının sönmesini engellemek için itfaiyenin su hortumları bile kesilmişti.

Evimiz 1.Kordon’daki Yunan Konsolosluğu’na yakın bir yerdeydi. Konsolosluğa ait araçların denize atıldığına, binanın yakıldığına… hatta talan edildiğine gözlerimle şâhit oldum. Daha sonra kendini bilmez insanların, şimdiki Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde bulunan Rum asıllı yurttaşlarımızın iş yerlerini yağmaladıklarını; kiliselerini bile ateşe verdiklerini üzülerek öğrendik. Ertesi günlerde ise, o güzelim iş yerlerinin vitrin camlarının hunharca kırıldığına; kinli ve kirli ellerin, dükkânlardaki eşyaları talan edip, beğenmediklerini sokaklara saçtıklarına yorgun ve üzgün gözlerimiz şâhitlik etti.”         

Ben kimseden İzmir’deki bu olayları duymamıştım. Rumların olduğu kadar bir Yahudileri de korkutmuş olmalı.

Siz hiç İzmir’de bu acı hatırayı unutturmayacak simgesel bir anıt, bir yazıt , bir park biliyor musunuz?

Geçen yüzyılda bu topraklarda Yahudiler , Rumlar, Ermeniler çok acılar yaşamış. Siyasi haklılığı tartışmanın dışında bırakırsak “geçmişi ile hesaplaşmamış bir toplum sürekli bir vicdan azabı ile yaşamaya devam eder”.