Monday 26 January 2015

SIRA BİZE Mİ GELDİ


Gazze-İsrail savaşı süresince , Başbakan başta olmak üzere tüm Türk medyası son derece tarafgir bir şekilde Hamas ve Filistinlilerin tarafını tutup ,İsrail’e sürekli  veryansın edince , Türkiye içerisindeki bazı çevrelerin antisemit duygularını depreştirdi.  

Nedense, malum çevreler, Türkiye’deki biz Yahudileri, İsrail ile özdeşleştirip , savaştan sorumlu tutmaya varıncaya kadar  ileri götürdüler.
Eyüp ilçesi önünde bir gurup protestocunun “Yahudi ,unutma, bir gün sıra sana gelecek” diye slogan atması, nefret duygularını ayyuka çıkarmıştır. 

IHH’nın , Türkiye’de yaşayan biz Yahudilerin vatandaşlıktan çıkarılmasını alenen isteyecek kadar cüretkar olmasına ne demeli? Ya Yıldız Tilbe’nin Hitler’e methiyeler dizmesi ? Maryo Levi’nin kitaplarına boykot çağırıları ? Hitler portreli ve gamalı haç desenli tişört ile dolaşmalar. Apartmanların girişine Filistin bayrağı asmalar…
Türk medyası Hamas’ın İsrail’e binlerce füze gönderdiğini görmezden geldiği yetmezmiş gibi, canlı kalkan olarak çocukları ve kadınları seçmesi , okulları , hastaneleri , mezarlıkları ve dahi ambülansları kullanması konusuna hiç değinmemeleri de işin cabası.

İkibine yaklaşan Filistin kurbanlarına karşı, ölen altmış küsur İsrail askerinin az olmasından şikayetçi olmaya varacak kadar akıl tutulmasına uğradılar. Ya da , Türk halkının İsrail hakkındaki -son zamanlarda oluşturulmuş- olumsuz önyargılarını göz önüne alarak böyle davranmayı yeğlediler. Türkiye’de basın özgürlüğü mü var zaten ? Başbakan gazetede yazdığınız yazıya bir kızarsa , ertesi günü kapıdasınız demektir.
Gerçeklere, kıyısından köşesinden ,  dikkat çekmek isteyen bir iki köşe yazarı, son derece temkinli davranarak fazlaca tarafgir gözükmemeyi yeğledi. Kimse de işinden gücünden olmak istemiyor neticede!


Cumhurbaşkanlığı seçimine giden süreçte, Başbakanımızın , propaganda yapmak maksadıyla, yaygara yapmak için bundan güzel malzeme olamazdı!  Üstelik Musul Büyükelçilik esirlerini unutturmaya da yaradı. (Dilerim kısa zamanda salıverilirler ve bu olay kazasız belasız sona erer.) Ama ne yazık ki ABD’nin uçakları ile devreye girmesi ile salıverilme umutlarının çok zora girdiğini tahmin etmek zor değil.

Gerçek şu ki Türkiye’de antisemitizm tekrar hortlamıştır. Başbakanın cılız bir sesle  , bizleri savunur bir cümle sarf etmesi , yasak savmadan öteye gitmemiştir.  Kimse, biz Yahudilerin hassasiyetlerini dikkate almamış, malum çevrelerin bu işi ne kadar ileriye götürebilecekleri tehlikesini göz ardı etmişlerdir.

Nefret söyleminin “sözde” yasal olarak suç olduğu Türkiye’mizde bu konuda şimdiye kadar bir savcının harekete geçtiğini duymadım. Zaten harekete geçebileceklerine de ihtimal veremiyorum. Hükümetin paralalelci-kesişmeci mücadelesi ile oradan oraya sürükleniyorlar.
Halbuki Avrupa’da yaşan milyonlarca Türk azınlık, yaşadıkları ülkelerin ileri demokrasilerine rağmen , sürekli dışlanmaya ve nefret söylemlerine maruz kalmaktadırlar. Bu konuda en hassas davranması gereken ülkelerden biri Türkiye’dir.


İstanbul Cemaat Başkanı İbrahimzadeh’in demecindeki gibi “oksijensiz kaldık” lafı , tam da durumumuzu betimledi. 

Yine kabuğumuza çekileceğiz, yine düşük profil göstermeye devam edeceğiz. Ama gerçek şu ki bu gelişen olaylar bir şeyi ayyuka çıkarmıştır ki, Türkiye’de büyük bir antisemit düşüncelere sahip kitle var.   Biri kaşımaya başladı mı , bu kitle kolayca galeyana gelebiliyor.  Ne kadar ileri gidebileceklerini tahmin etmek çok zor değil. Yakın tarihimizde örnekleri mi yok.. 6-7 Eylül olaylarını olsun , Trakya olaylarını olsun, daha nice ayrımcılığı yaşayanlar halen aramızda…

Yöneticilerimiz ırklara veya mezheplere,  cahil çevrelerin yaptıkları yakıştırmaların veya genellemelerin ne kadar tehlikeli olduğunun bilincinde değiller. Azınlık olarak yaşayan Çingenelere tembel , hırsız , Yahudilere paracı , istifçi , komplocu benzeri yakıştırmaları yapmak ,hatta en küçük bir imada bile bulunmak  yurttaşları ayırımcılığa sevk etmektedir ve son derece tehlikelidir. Kürtleri ve Kürtçeyi yok saymak kırk bine varan şehit vermemize , milyarlarca lira askeri harcama yapmamıza , dolayısıyla bölgenin geri kalmasına sebep olmuştur.
Buradan hareketle,  Avrupa ve Amerika halkının Müslümanları terörist ve intihar bombacısı genellemesini savunacak gücünüz olmaz.
Einstein’ın dediğine geliyoruz: “Önyargıları kırmak atomu parçalamaktan daha zordur”…

Avram Aji

15.08.2014

PARDON


 Edirne  Valisinin  Kudüs’te  yaşanan   müessif olaylar  nedeni ile “büyük bir kinle söylüyorum, tadilatı sona eren Edirne Büyük  Sinagogu  sadece  müze  olarak tescil edilecek” demesi , Işid tarafından  öldürülmesi için fetva verilen  Cüppeli Hocanın, “benden önce Yahudileri öldürsünler” demesi , Türkiye’de antisemitik söylemin gittikçe daha pervasız bir şekil aldığının bir sarih bir göstergesi. Her ne kadar devlet erkanının vali için “maksadını aşan bir söylem” demesi , ardından gelen özür, hakkımızdaki süregelen nefret söylemlerini toplumun zihninden silemez. İstanbul ve İzmir’deki Yahudiler ile iletişim halinde olanlar hariç, Türkiye’nin geri kalanında yaşan insanların kafalarında oluşan Yahudi imajı  gitgide daha da bozulmaktadır. 

Ortadoğu’da onlarca  caminin bombalandığı ( üstelik Müslümanlar tarafından)  göz ardı edilerek Kudüs’te asayişi sağlama maksadıyla İsrail’in , El Aksa camisine girmesi , Yahudi nefreti kusmak için yeniden bahane edilmiştir.
Nefret söyleminin yeni yasayla suç olduğu kabul edildiği halde , failleri hakkında hala herhangi bir takibat yapılmamaktadır.

Dinin siyasallaştırılması çabaları içerisinde ilk okullara kadar sokulan din derslerinin biz Yahudiler için doğurduğu sonuç ise gariptir. Liselere geçiş sınavı olan TEOG’da Milli Eğitim Bakanlığı daha önce muaf tutulan azınlık okulları bundan böyle “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersinden sınava girecek. Bir gazetede yer alan soru ipuçlarını okuyunca kendimden utandım. Roş Ha Shana , Kipur , Şabat konusunda az çok bir bilgim olmasına rağmen , “Hol A Moed” , “Şemini Hag Atseret”, “Sakin mizaçlı olmanın Şabat ile ilişkisi” gibi konularda kör cahilmişim de haberim yokmuş. Allahtan eskiden “muaf” olan bizleri şimdi sınava sokmuyorlar! Yoksa eğitimimiz “orta okul” seviyesine düşecekti.

AKP sayesinde yeni nesil çocuklarımız – istem dışı bile olsa- Yahudi dini konusunda çok bilgili olmak zorunda kalacak! Çocukların daha laik yetiştirmek isteyen genç neslin canını sıkacağı kesin.

Tüm suçu , gelmiş geçmiş tüm ülke yöneticilerine bırakıp kendimize de çuvaldızı batırmadan geçmek olmaz. 1900 yıllarında şimdiki Türkiye coğrafyasında, yüzbin civarında tahmin edilen Yahudi nüfusu beşte bire düşmüşse – ki bu arada Türkiye’nin nüfusu 5 kat artmıştır- bunun sebebini araştırmak bize de düşer.

Tüm gayrimüslimlere yapılan ayırımcı , gayri ahlaki , kanun dışı ve baskıcı hareketler – bunların arasında bilhassa bizi ilgilendiren başlıca Trakya olayları , Varlık Vergisi, Amele Taburları , 6 Eylül saldırıları gibi olaylar -) biz Yahudileri  ziyadesiyle  korkutmuştur. İsrail’e ve Güney Amerika’ya yoğun göçler tamamen  bu sebeptendir.  

Bunun  dışında Türkiye’nin ekonomik ve demografik değişimi biz Yahudiler için negatif bir rol oynamıştır.

Köy ve kasabalarda izole yaşayanlar hızla İzmir ve İstanbul’a göç etmiştir.1900 yıllarında 6-8 çocuklu ailelerin yerini 1950’lerden sonra,  en fazla 1-2 çocuklu aileler almıştır.  

ADL’nin yaptırdığı bir araştırmaya göre düşük  oranda Yahudi topluluğu bulunan ülkelerde antisemitik davranışlar, daha yüksek oranda Yahudi bulunan ülkelere nazaran daha yüksek .( %22ye karşın %28)

Antisemitizm Müslüman ülkelerde ortalama %49’larda iken Batı Avrupa’da ve Güney Afrika’da %18-20’lerde. İstisna teşkil eden Yunanistan %69 ve Ermenistan %58 ile  hayret vericidir ve nedeni araştırılmaya değer. Algı yönetiminin ve kamu diplomasisinin,  toplumun muhakemesini nasıl  etkilediği göstermesi açısından, yukarıdaki göstergeler çok çarpıcıdır. Bizlerin de bu konuda bilgilenmemiz ve düzeltmek için çaba göstermemiz gerektiğini gösteriyor.

Avram Aji

14.12.2014