Sunday 17 March 2013

YAHUDI MAHALLESI

YAHUDİ MAHALLESİ

Bir ay kadar önce arkeolog Şükrü Tül hoca rehberliğinde Basmane ve Namazgah’ı içeren bir kültür turuna katıldım. Hoca her zamanki engin bilgisi bizleri mest etti.
 
İzmir’de antik Roma devri kalıntıları ile son birkaç yüzyıl arasında sanki bir boşluk varmış gibi gelir bana.  Buna kaşı Basmane’den Kadifekale’ye kadar uzanan alanda ise sanki tarih geçen yüzyılda durmuş gibidir. Her biri en az yüzyıllık , fakat bir çoğu çok daha  öncesinde yapıldığı tahmin edilen evler , camiler, mescitler , kiliseler , çan kuleleri , mezarlıklar ,mum yakılan türbeler el değmemiş bir şekilde duruyor.

Ne yazık ki Alsancak’ta ,Pasaport’ta , Asansör ve Kara-taş semtlerindeki hemen tüm eski evler ve güzelim binalar yıkılmış yerlerine koca koca çirkin apartmanlar dikilmiştir.

Turun bir bölümünde ,Bikur Hullim Sinagogunu gezdik. Şükrü Hoca uzun uzun , bu civardaki en az dörtyüz yıllık olduğu tahmin edilen Yahudi Sinagoglarının ve etrafın-daki Yahudi yerleşim yerlerinin ayrıntılarını anlattı. Tura katılan Türkler , biz Yahudilerin iki bin yıldan beri bu topraklarda yaşadığımızı yetkili bir ağızdan duydular. Hoşgörülen bir sığınmacı olmadığımızın farkına vardılar.

Çocuklarımın mezun olduğu “Musevi Yetim İlkokulu”nun önünden geçerken şimdilerde sadece “otopark” olarak kullanılması yüreğimi burktu. Bir yandan da -ne kadar kalabalıkmışız ki -, yetimlerimizi koruyup kollamak üzere bir okulumuz bile varmış buralarda diye düşündüm.

Agora’nın etrafından dolaşarak , tepeye doğru ,yukarıya Kapılar’a doğru tırmanırken Şükrü Hoca , Sabetay Zvi’nin oturduğu tahmin edilen – şimdilerde müze yapmak üzere restorasyonuna başlanan- binanın önünde, Sabetay Zvi’nın hayatı hakkında bilgiler vermeye baş-ladı. Hayatının bir döneminde kendini “mesih” ilan etti-ğini ve çok büyük bir insan kitlesini etkilediğini söyler-ken, o esnada etrafta bulunan – tahminen o civarda yaşayan- 3-5 serseri kılıklı genç , bizlere doğru yaklaştılar ve yüksek sesle –bu evin derhal yıkılması gerektiğini söyleyerek– hem bizlere hem de hocamıza sözlü tacizde bulundular. Üzerimize alınmayarak yürümeye devam ettik. Ne bizlerden biri , ne de rehberimiz Şükrü Hoca bu insanlara cevap vermedi.
 
Ne kötü tesadüftür ki turumuzun sonlarına doğru bu serseri genç takımı ile Basmane Garı’nın yakınlarında tekrar karşılaştık. Bizlere yönelerek “o meşum”  evi kendi elleri ile yıkacaklarını bağırarak tekrarladılar.

Kendi inancından ve içerisinde yaşadığı toplumun inancından sürekli şüphe eden,  köktendinci ve cahil bu tip insanlar Sabetay Zvi’nin evini nasıl kafalarında “putlaştırdığını” , eğer ki yıkılırsa toplumun sanki daha dindar olacağı hezeyanı içerisinde olduklarına birebir şahit olduk.

Bu insanların düşünce yapısını anlamak çok kolay değil. Muhtemelen, camilerde ya da kendi çevrelerinde ehil olmayan kişilerce verilen Kuran eğitimi sonucu “Yahudi düşmanlığı” aşılanmış olabilir. Oturduğu mahallenin bir zamanların  “Yahudi mahallesi” olarak anılmasından bile utanıyor ve hatta nefret duygusu taşıyor olması da çok muhtemeldir. Sadece Sabetay Zvi’nin evini değil, Havra Sokağındaki sinagogları da  ayakta görmek istemeyeceğini de kolaylıkla tahmin edebiliriz.

Ne acıdır ki, İzmir’imizde geçmiş yüzyıllarda yaşamış sayısız insan topluluklarının, kültürel zenginliğinin ve tarihi mirasın  ayırdında bile olmayan bir toplumun içerisinde yaşıyoruz.  Bizler belki biliyoruz ama , ya bizim dışımızdakiler!  Tüm dünya Yahudiliğini derinden etkileyen Rav Palaçi gibi, Rav Eskapa gibi nice din bilginleri buradan yetişmemiş mi? Onların ve öğrencilerinin yazdıkları kitaplar ve öğretileri şimdilerde bile başvuru kaynağı olarak gösterilmiyor mu?

Sabetay Zvi, engin Yahudi Kabalistik din bilgisi ile toplumumuzu derinden etkilemiştir. Bugün bile – tam üç yüzyıl sonra - onun öğretilerine sadık müminleri mevcut.

Buna karşın öğretisinin ne olduğunu dahi bilmeyen, gizli tarikatların  komplo teorileri ile düşmanlık, kin ve nefret kusan bazı yazar çizerler , Türkiye’nin yönetiminde her zaman bu insanların olduğunu iddia ederek , herkesin herkesten şüphe eder duruma düşürme gayreti içerisinde olmuşlardır. “Beyaz Türkler”, “ Efendi” ve benzeri kitapların çok satması toplum olarak komplo teorilerine ne kadar yatkın olduğumuzun tam bir göstergesi.