Thursday 15 April 2010

YAHUDİ AÇILIMI

Bugünlerde en güncel konu hükümetin “Kürt Açılımı” girişimi. Tabi bizler de, azınlık statüsüne tabi insanlar olmamız dolayısıyla hepimizi çok fazla ilgilendirdiğini tahmin ediyorum.

İnsanların kendi ana dillerinde eğitim almaları ya da en azından onu öğrenme hürriyetinin olması bile aslında bir insani hak olduğunu öğrenmeye başlıyoruz. Kürtçe kitapların ve müzik kasetlerinin toplatıldığı dönemi gayet iyi hatırlıyorum. Fransızca ,ingilizce ,almanca ve sair tüm lisanlarda müzik kaseti satmak serbest iken Kürtçesi yasak idi! O zamanlar böyle olmamalı diye yazılıp çizildiyse de; ama çok fazla bir ilerleme kaydedilemedi.Ancak zaman içersinde tüm bu yasaklar delindi veya yumuşadı. Şimdilerde ise sürdürülemez oldu bile!

Genel olarak bu açılım neden bugünkü hükümet tarafından bir anda bu kadar önemsenir oldu ; bunu da iyi irdelemek lazım. Şu anda oy kaybı sürecine girmiş olan mevcut hükümetin, tekrar toparlanmak ve daha çok yeni oy” potansyeli yaratmak için bile yapıyor olabilir.Ancak bu sayede Güneydoğuda çok uzun yıllardır hüküm süren iç savaş en azından hafifleyebilir ;inşallah, belki de tamamen ortadan kalkabilir de.Ülkenin bölünmesi kaygısına gelince,yakın geç-mişte yakın çevremizde çok kötü bir Yugoslavya örneği var.Üstelik orada oluk oluk kan aktı .

Bizim” için tren kaçmış mıdır bilemiyorum. Gerçi cumhuriyet döneminde ,kanunen ne dilimiz yasaklandı, ne de İbranice öğreten okullarımız (İzmir’de artık ne yazık ki yok).Şu anda Judeo-Espanyol konuşan nüfus 35-40 yaş üstü. Tahminen 40 yıl içerisinde tamamen yok olacağını öngörmek kahinlik olmayacak.Üzülüp ağlayalım mı? Tabi ki hayır… Bizlere ait bu kültürü en uzun sürede yaşatmak boynumuzun borcu.

Amin Maalouf “Ölümcül Kimlikler” ve “Çivisi Çıkmış Dünya” adlı eserlerlerinde insan toplukla-rının dayanışma içerisinde beraber yaşamaları için en önemli etkenin “dil birliği” olduğunu yazmış. Verdiği en önemli vurucu örnekler Belçika ve İspanya.

Buna karşın ABD’de çoğunluğun gerçek Amerika kıtası kökenli olmamasına rağmen, hiç kimse bunu yadırgamıyor. Tabi ki en önemli etken toplumun her bireyine “sen bizden farklısın” mesajını verme-mesinden kaynaklanıyor.

Türkiye’de kim adımızı sorsa arkasından ne zaman-dan beri Türkiye’desiniz diye sormuyor mu? Yeni nesil ailelerden bazıları , yaşadıkları rahatsızlıkla-rından dolayı cocuklarına çoktandır Türk isimleri koyar oldu. (Arada belirteyim benim annemin amcasının lakabı “Yahudi Kemal” idi!)

Bulunduğumuz coğrafyada tarih boyunca her zaman muhtelif ırklara ait insanlar yaşıyor idi. Türkler gelip “fethetti”ler . Örneğin Bizans İmparatorluğunun başşehri olan İstanbul’da Yahudiler de dahil olma üzere Ermeniler de vardı ve Rumlar da vardı.

Askerliğim esnasında erlerin kimlikleri elimden geçerdi. Hayatımda ilk defa “SÜRYANİ” kelime-sini orada gördüm. Adamın ismi Mehmet Mustafa ama Dini : Süryani . Bunların ilk Hıristiyanlardan olduğunu sonradan araştırdım öğrendim. Acaba Türkiye’de ne kadar Süryani vardır diye merak eder dururum.Nerede yaşarlar bilinmez.

Doksanlı yıllarda Mısır’a yaptığım bir seyahat esnasında Adel Moussa diye iyi bir müşterimi ziyaret ettim. İş görüşmesini bitirdikten sonra beni ziyaret etmem için İskenderiye’de bulunan şahane bir sinagoga zorla götürdüler. Kendileri giremediler ama ben Yahudi olduğumdan gezebildim.

Akabinde beni kendi kiliselerinin “PAPA”sı ile tanıştırmaya davet ettiler. Vatikan’dan ve İstanbul’dan sonra bir “Papa” daha girdi hayatıma. Ancak o zaman Mısır nüfusunun %35’inin Hıris-tiyan olduğunu hatta ve hatta Enver Sadat’ın da Hıristiyan olduğunu o zaman öğrendim.

Hep ABD başkanının ne diye Rosh Hashana , Yom Kippur, Hanukah, Pesah bayramlarımızı -özellikle deklarasyon yoluyla- kutlar diye merak ederdim. Ama nihayet bugün anlıyorum ki başkan şunu demek istiyor. Hey millet! Bu memlekette “YAHUDİ”ler de var. Bunu bilesiniz…Bugün de onların bayramları. Bu dünyada sadece Noel ve Paskalya bayramları yok….

Bu “açılım” süresi boyunca alınacak kararlar bizim de “lehimize” olacağını düşünüyorum. Günümüzde Hahambaşılık ve Yöneticilerimiz en etkin ve güzel bir şekilde bu süreci yönetmeye çalışıyorlar.

İzmir’de kalan bir avuç Yahudi ,tarihi ve kültürel mirasımızı nasıl muhafaza edebileceğiz? İşte bize düşen vazife bu… Mevcut sinagogların ayakta kalması için restorasyon çalışmaları sürekli yapılıyor, Beth İsrael sinagogumuzda açılan şahane “müze” zamanla, bizlerin de katkılarıyla daha da zenginleşecek, İzmir Yahudilerinin tarihi ve kültür mirası ile ilgili yakın zamanda çıkan Sara Pardo hanımefendinin kitabı , yine İzmir Yahudilerinin Sefarad Yemekleri kitabı son yıllarda gösterilen özverili çabaların ürünleri.Birçok kıymetli düşünürlerimiz ve yazarlarımız da var.Onların da çok katkıları olabilir.

Neticede biz topluma “ biz buradayız ama sizlerden farklıyız” imajı mı vermeye çalışmalıyız?

Geleneklerimiz değişik , yemeklerimiz değişik , ana lisanımız değişik , dinimiz değişik diye bağırıp ça-ğırmayacağız mutlaka. Ama farklılıklarımıza rağmen hep beraber –eşitlik çerçevesi altında ve birbirimize karşılıklı saygı göstererek – mutlu bir şekilde yaşayabiliriz demeliyiz.

09.10.2009

No comments: