Wednesday 10 February 2010

ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK

ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK

Bu konuda Martin Seligmann’nın kitaplarını oku-yanlar, yazarın bu konuda birçok araştırmalar yap-tığını ve özel uzmanlık alanı olduğunu bilirler.

En tanınmış deneyini size hatırlatmak istiyorum.

Seligmann arkadaşları ile beraber Pavlov’un ünlü “şartlı refleks” deneylerinin bir benzerini yapıyor.Üç set denek köpekler alınıyor. Birinci guruba hiçbir şey uygulamıyor (kontrol gurubu). Diğer iki grup ayrı ayrı kafeslere konuyor.Her kafeste kırmızı bir düğme bulunuyor.Deney esnasında kafesin altından zaman zaman acı verecek kadar elektrik şoku veriyor. İkinici köpek gurubuna kafesindeki düğmeye basılınca kafesin kapısı açılan bir düzenek yerleştiriliyor (kaçma gurubu). Üçüncüsüne de yine ayni düzenek ancak kafes düğmeye basılsa da, basılmasa da hiçbir zaman açılmıyor(çaresizler gurubu).Tahmin edileceği gibi ikinci kafesteki köpekler bir şekilde düğme ile kafesin kapağı arasındaki ilişkiyi keşfediyorlar.

Bir müddet aradan sonra ,her üç gurup köpeği tekrar düğmeye basınca kapısı açılan kafese sokuyor. Hiç kafese girmemiş köpekler canhıraş düğmeyi buluyor ve basıyorlar. İkinci köpek gurubu zaten önceden öğrenmiş olduğundan kırmızı düğmeye basıyor ve kurtuluyorlar. Üçüncü köpek gurubu ise hiç düğmeyi aramıyor bile ve acıya katlanmaya devam ediyor.

İşte çok kabaca ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK de-neyi bu.Ne yazık ki bu hayatımızda ilerlememizi en çok engelleyen bir davranış ve düşünce bozukluğudur.Kafamızda bazı tecrübelerimize dayanan bir takım genellemeler yaratırız ve onları sürekli doğru olarak kabul ederiz.Bizim motivasyonumuzu yok eden , bir nevi kayıtsız şartsız teslimiyet davranışıdır.

Hele bizim gibi “azınlık” topluluklarının içerisine düştükleri bu tuzak bu hastalığın belki de had safhası oluşturuyor belki. Yıllardır kafamıza vurulan Osmanlı’nın “HOŞGÖRÜ”sünü çok hoş karşıladık şimdiye kadar . Ama şubat 2009’daki Hamas –İsrail savaşı esnasında Türkiye’de başgösteren “Antisemitizm rüzgarı hiç de beklediğimiz bir şey değildi doğrusu. Savaş sürerken televizyonda bir söyleşiye katılan İstanbul Cemaat Başkanı Sayın Ovadya “Ben hoşgörü değil eşitlik istiyorum” demesi, o anda kanımı dondurdu.Hele ertesi günü Hürriyet gazetesi bile bunu manşet yapmaz mı!

Neden bir Yahudi muvazzaf asker olamaz? En fazla “Az”Teğmen yaparlar sizi.Ya da siz hiç Yahudi hakim veya savcı duydunuz mu?Yahudi rektör veya dekan var mı? Türkler de Anadolu’ya 12. yüzyılda geldiler. Fetih” dediğiniz kelime gururla sarf edilse de aslında “işgal” değil de nedir?

Lozan Anlaşmasından dolayı elde ettiğimizi düşündüğümüz bazı hakları sanki bir “lütuf”muş gibi kabul ettik her nedense. Kendimize ait bir okulumuzun, hastanemizin , sinagoglarımızın olma-sını çok önemsedik. Ama camilerdeki imamların maaşlarını devlet öderken bizim hahamlarınkini neden biz ödüyoruz diye şimdiye kadar kendimize bile soramadık. Okuldaki “İbranice” hocasının maaşını da biz ödedik. Bir müddettir sinagogların elektrik paraları devlet tarafından karşılanıyor. Seviniyoruz…Sanki camilerdeki karşılanmıyor mu? Minarelere yerleştirilen hoparlörlerden bangır bangır ezan okunurken Alsancak’taki altı kilisenin çan kuleleri ölüm sessizliğine gömülmüşler! Benim çocukluğumda bile çalan çanlar bunlar.

Bugün TRT ŞEŞ Kürtçe yayın yapıyor. Kürtlerin anadillerini öğrenebilmeleri için kurslar işe yaramadığından okullara ders olarak konulabileceği bile tartışılıyor. Başbakan geçmişte “çok” hatalı davranılmıştır diye günah çıkarıyor.Bu bir anlamda “Rumlarla yapılan mübadele ve ermeni meselesini” üstü kapalı öz eleştiride bulunuyor.

Benim anadilim “YAHUDİCE” olmalıydı. Öyle yarım yamalak öğrendiğimle kalmamalıydım.Şakır şakır okuyup yazabilmeliydim. Hem de eski kitaplardaki “Rashi” alfabesi ile yazılanları bile okuyabilmeliydim. Buna imkan vermedikleri için anadilim “Türkçe” oldu. “Vatandaş türkçe konuş” zorlaması diri diri aklımda hala. İbranice’yi hele hiç öğrenemedim. Ne Hakimiyeti Milliye İlk Okulu’nda, ne Saint Joseph Orta Okulu’nda,Ne Atatürk Lisesi’nda İbranice dersi ve hocası vardı. Bugün ABD’de birçok televizyon tüm yayınlarını İspanyolca altyazılı olarak veriyor.

Öğrenilmiş çaresizlik” insanlara yaşadıklarının normal olduğunu ezberletiyor.Bu topraklarda yaşayan bizlerin “azınlık” muamelesini kabullen-memiz gibi.

Seligmann bundan kurtulmak için hayata “iyimserlik” penceresinden bakmamızı öneriyor. Öncelikle düşüncelerimizin doğru olup olmadığını irdelememizi istiyor. Buradan yanlış algılarımızı açığa çıkarma olasılığımız var.Tüm önyargılarımızı zaman zaman tekrar gözden geçirip “hala” doğru olup olmadıklarını irdelememizi istiyor.

Sonrasında düşünce paradigmalarımızı değiştir-memizi ; iyi olasılıkların başımıza gelmesinin daha mümkün olacağına odaklanmamız gerektiğini….

Avram Aji

29.03.2009

No comments: