Wednesday 15 January 2014

QUIS CUSTODIET IPSOS CUSTODES

Polislere kim bekçilik edecek

Yıllar önce iş yerimdeki şirket arabasına, çarşıda park halindeyken bir araba çarpmıştı. Çalışanımız hemen beni telefon ile aradı. Kendisine bir şey olmadığına sevinip, polis çağırmasını ve bizler de arabayı çektirmek için gerekeni hemen yapacağımızı bildirdik. Tesadüf bu ya, çarpan araç polis otosu imiş. Geniş bir bulvarda “U” dönüşü yapmak isterken iyi alamamış ve duran arabamıza çarpmıştı. Doğal olarak ta %100 suçlu idi.

Ancak çarpan polis olunca durum değişiyor. Önce böyle kazalara normal trafik polisleri bakmıyor. Daha üst rütbeli polisler tutanak tutuyor ve karakola bırakıyor. Bizim kazada da böyle oldu. Ancak sigortaya verilmek üzere kaza raporunu almak istediğimizde biraz şok olduk. Öncelikle komiser kaza yapanın fakir biri olduğundan başladı ve normal bir rapor verirlerse polisin bunu ödeyecek durumu olmadığından ve bizden bu konuda yardım beklediklerini belirttiler. Yani polis aracındaki hasarı da bizim karşılamamızı beklediklerini ima etti. Uzatmayayım yakamızı karakoldan zor kurtardık…

Yıllar önce yine şirket olarak dolandırıldık. Savcının bizim hakkımızda yazmış olduğu iddianameyi okuduğumuzda küçük dilimizi yuttuk. Haksız bir mahkemeyi kaybettik. Çok mağdur olduk. Hani derler ya “ hırsızın hiç mi suçu yok” .. Yokmuş meğer.

Son günlerde politik gündemi fazlaca işgal eden biraz bu. Türkiye’de maalesef adalet mekanizması hiç iyi çalışmıyor. En kötü anlaşma en iyi mahkemeden iyidir deniyor ya! Aslında acınası bir durum.

Politikacılar,  farklı yöntemlerle rakiplerini alt edilmeye çalışılıyorlar. Balyoz , Ergenekon davaları, sonu gelmeyen tutukluluk süreleri… Sümen altı edilmeye çalışılan Hrant Dink davası . Deniz Feneri dosyası … Rüşvet  ve yolsuzluk operasyonları. Paralel devlet yapısı. Cemaat ve Hizmet oluşumları.  Ne yaptığını eskiden umursamadığımız HSYK … Medya üç blok olmuş…Yandaşlar, cemaatçiler  ve hükümet karşıtları. Kıyasıya bir karalama kampanyası sürüyor…Savcılar ve emniyet mensupları bile karşı karşıya.

Belediye ve cumhurbaşkanı seçimleri yüzünden kimse kimsenin göz yaşına bakmıyor. Ve her zamanki gibi kurunun yanında yaş da yanıyor. Hükümete göre savcılar “çok manidar” karşıt bir savaş içerisinde…

Zor soru şu… Adalet mekanizmasını yanlış yapmaz mı ? Yaparsa kim denetleyecek ?

Adalet birgün herkese lazım olur” deyişini bilirsiniz…

Bu ülkede, her defasında seçimle olmak üzere , toplam 10 yıl başbakanlık yapan insan dar ağacına gönderilmedi mi? Sonra da yanlışlık yapıldığının farkına varılıp iadeyi itibar edildi. Hatta İzmir hava limanına adı verildi.  Demek ki devletin en yüksek kademesinde bile olsan memlekette adil bir yargıya ihtiyaç var.

Son on yıldır Türkiye’de halkın %50 desteğini alanlar diğer %50’yi çok dikkate almadı. Tek başına iktidar olan hükümet, -halkın çoğunluğu arkamda , her istediğimi yapabilirim-  düşüncesiyle hareket etti.

Neticede günümüzde yaşananlar çok rahatsızlık verici. Dileyelim ki bu kaosun sonunda , daha adil ve bağımsız bir yargı sistemine doğru evrilebilelim.
Bu da bizim gibi azınlıklar için bir kazanım olacak…

Avram Aji

11.01.2014   

No comments: