Kısa bir süre önce Berlin’i gezmeye gittim.Şehrin tam ortasında kocaman bir
YAHUDİ SOYKIRIM Müzesi var, II. Dünya
savaşında ölen 6 milyon Yahudi anısına üstü anıt mezarlık görüntüsünde oluşturulmuş
müze . Yine II. Dünya savaşında ölen 1,5 milyon Çingene için anısına yapılmış
bir anıt park.
Almanya dünyaya böyle bir görüntü veriyor, geçmişi ile yüzleşmek isteyen ,
ibreti alem için , yapılan hataların bir ülkeyi ne hale getirdiğini gözümüze
gözümüze sokarak ,şehrin göbeğine anıtlar dikmişler. Bizler geçmişte böyle
hatalar yaptık, insanlara çok acılar çektirdik demek için. Üzüntümüz var,
eziklik içindeyiz.
Türkiye’de bir benzeri Çanakkale’deki Anzak şehitliği anıtı var. Anzak’lar Osmanlı’yı
bitirmek ve Anadolu’yu işgal etmek üzere okyanus ötesinden geldiler. Neticede
kazanan taraf bizler olmuşuz. Ama Atatürk’ün onların anısına söyledikleri tüyler
ürperti ve ibratliktir:
“Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar burada dost
bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler
Mehmetçiklerle yan yana , koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe
gönderen analar gözyaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız bizim bağrımızdadır.
Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar bu
toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”
Düşmanlarını yendikten sonra bunları söylemek daha kolay olmuştur diye
düşünebilirsiniz. Ancak yine de insanlığa ders veren bir düşünce tarzıdır.
1955 yılındaki 6-7 eylül olaylarını duymuşsunuz. Ben İzmir’de de saldırılar
olduğunu yeni öğrendim. Dostum Ali Rıza Saysen hatıralarını şöyle anlattı :
“06 Eylül 1955 akşamı hava limonata gibi. Annem, babam; kardeşlerimle
maaile, Kültür Park Açık Hava Tiyatrosu’ndayız. Anımsadığım, bir gürûhun
sahneyi işgâl ettiği ve bu insanların -çocukluk hâlimle pek anlam veremediğim
“Kıbrıs Türk’tür” gibi bir takım sloganları- haykırmaları, ardından da Türk
Bayrağı’nı sahneye dikerek İstiklâl Marşımızı okumaları. O hengâmede
anlayabildiğim şuydu: “Atatürk'ün Selânik'teki evine bomba atılmış…”
Toplum psikolojisi işte; bahtımın rüzgârına kapılıp kendimi o kalabalığın
arkasına takılmış buldum. Dün gibi ve utançla hatırlıyorum. Açık Hava
Tiyatrosu’ndan çıkan kalabalık Fuar’daki Yunan Pavyonu’na yönelmişti.
Saldırganlar pavyonu ateşe vermişlerdi. Hatta yangını söndürmek için gelen
itfaiye görevlilerinin yangın söndürme gayretlerine müdahale edilmiş; yangının
sönmesini engellemek için itfaiyenin su hortumları bile kesilmişti.
Evimiz 1.Kordon’daki Yunan Konsolosluğu’na yakın bir yerdeydi. Konsolosluğa
ait araçların denize atıldığına, binanın yakıldığına… hatta talan edildiğine
gözlerimle şâhit oldum. Daha sonra kendini bilmez insanların, şimdiki Kıbrıs
Şehitleri Caddesi’nde bulunan Rum asıllı yurttaşlarımızın iş yerlerini
yağmaladıklarını; kiliselerini bile ateşe verdiklerini üzülerek öğrendik.
Ertesi günlerde ise, o güzelim iş yerlerinin vitrin camlarının hunharca
kırıldığına; kinli ve kirli ellerin, dükkânlardaki eşyaları talan edip,
beğenmediklerini sokaklara saçtıklarına yorgun ve üzgün gözlerimiz şâhitlik
etti.”
Ben kimseden İzmir’deki bu olayları duymamıştım. Rumların olduğu kadar bir
Yahudileri de korkutmuş olmalı.
Siz hiç İzmir’de bu acı hatırayı unutturmayacak simgesel bir anıt, bir
yazıt , bir park biliyor musunuz?
Geçen yüzyılda bu topraklarda Yahudiler , Rumlar, Ermeniler çok acılar
yaşamış. Siyasi haklılığı tartışmanın dışında bırakırsak “geçmişi ile hesaplaşmamış bir
toplum sürekli bir vicdan azabı ile yaşamaya devam eder”.