Tuesday, 1 December 2015

BERLİN

Kısa bir süre önce Berlin’i gezmeye gittim.Şehrin tam ortasında kocaman bir YAHUDİ SOYKIRIM Müzesi var,  II. Dünya savaşında ölen 6 milyon Yahudi anısına üstü anıt mezarlık görüntüsünde oluşturulmuş müze . Yine II. Dünya savaşında ölen 1,5 milyon Çingene için anısına yapılmış bir anıt park.

Almanya dünyaya böyle bir görüntü veriyor, geçmişi ile yüzleşmek isteyen , ibreti alem için , yapılan hataların bir ülkeyi ne hale getirdiğini gözümüze gözümüze sokarak ,şehrin göbeğine anıtlar dikmişler. Bizler geçmişte böyle hatalar yaptık, insanlara çok acılar çektirdik demek için. Üzüntümüz var, eziklik içindeyiz.

Türkiye’de bir benzeri Çanakkale’deki Anzak şehitliği anıtı var. Anzak’lar Osmanlı’yı bitirmek ve Anadolu’yu işgal etmek üzere okyanus ötesinden geldiler. Neticede kazanan taraf bizler olmuşuz. Ama  Atatürk’ün onların anısına söyledikleri tüyler ürperti ve ibratliktir:

“Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana , koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar gözyaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”

Düşmanlarını yendikten sonra bunları söylemek daha kolay olmuştur diye düşünebilirsiniz. Ancak yine de insanlığa ders veren bir düşünce tarzıdır.

1955 yılındaki 6-7 eylül olaylarını duymuşsunuz. Ben İzmir’de de saldırılar olduğunu yeni öğrendim. Dostum Ali Rıza Saysen hatıralarını şöyle anlattı :

“06 Eylül 1955 akşamı hava limonata gibi. Annem, babam; kardeşlerimle maaile, Kültür Park Açık Hava Tiyatrosu’ndayız. Anımsadığım, bir gürûhun sahneyi işgâl ettiği ve bu insanların -çocukluk hâlimle pek anlam veremediğim “Kıbrıs Türk’tür” gibi bir takım sloganları- haykırmaları, ardından da Türk Bayrağı’nı sahneye dikerek İstiklâl Marşımızı okumaları. O hengâmede anlayabildiğim şuydu: “Atatürk'ün Selânik'teki evine bomba atılmış…”

Toplum psikolojisi işte; bahtımın rüzgârına kapılıp kendimi o kalabalığın arkasına takılmış buldum. Dün gibi ve utançla hatırlıyorum. Açık Hava Tiyatrosu’ndan çıkan kalabalık Fuar’daki Yunan Pavyonu’na yönelmişti. Saldırganlar pavyonu ateşe vermişlerdi. Hatta yangını söndürmek için gelen itfaiye görevlilerinin yangın söndürme gayretlerine müdahale edilmiş; yangının sönmesini engellemek için itfaiyenin su hortumları bile kesilmişti.

Evimiz 1.Kordon’daki Yunan Konsolosluğu’na yakın bir yerdeydi. Konsolosluğa ait araçların denize atıldığına, binanın yakıldığına… hatta talan edildiğine gözlerimle şâhit oldum. Daha sonra kendini bilmez insanların, şimdiki Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde bulunan Rum asıllı yurttaşlarımızın iş yerlerini yağmaladıklarını; kiliselerini bile ateşe verdiklerini üzülerek öğrendik. Ertesi günlerde ise, o güzelim iş yerlerinin vitrin camlarının hunharca kırıldığına; kinli ve kirli ellerin, dükkânlardaki eşyaları talan edip, beğenmediklerini sokaklara saçtıklarına yorgun ve üzgün gözlerimiz şâhitlik etti.”         

Ben kimseden İzmir’deki bu olayları duymamıştım. Rumların olduğu kadar bir Yahudileri de korkutmuş olmalı.

Siz hiç İzmir’de bu acı hatırayı unutturmayacak simgesel bir anıt, bir yazıt , bir park biliyor musunuz?

Geçen yüzyılda bu topraklarda Yahudiler , Rumlar, Ermeniler çok acılar yaşamış. Siyasi haklılığı tartışmanın dışında bırakırsak “geçmişi ile hesaplaşmamış bir toplum sürekli bir vicdan azabı ile yaşamaya devam eder”.



Friday, 2 October 2015

İSTİKŞAFİ GELİŞMELER

Başbakanımızın kelime dağarcığımıza kattığı bu değerli “diplomatik” kelime her gün yeni bir şeyler öğrenmekte olduğumuzun en büyük kanıtı! Keşfetme kökenli “istikşafi”kelimesi, biri birini keşfetme anlamına geliyormuş. 

Memleketimizin en büyük sorunlarından biri bu. Biri birimizi tanımıyoruz. Tanımayınca da sevmiyoruz, beraber olmak istemiyoruz. Bizden olmayanı dışlıyoruz. Üç dönem parlamentoda beraber yan yana oturdular, fakat biri birlerini tanıyamamışlar! Bu mümkün müdür? Biri birlerinin ciğerini biliyorlar aslında... 

WJC’nin yaptığı en son araştırmada Türk Halkının %64’ü hayatında bir Yahudi ile karşılaşmamış, ayni apartmanda yaşamak istemiyor… Yahudiler hakkında tüm bildiğini büyük oranda televizyon ve internetten öğrenmiş. Medyadaki bilgilerin ne kadar yanlı ve yanlış olduğunu bilmiyor muyuz? 

Maalesef malum  medyada bizler bir düşman gibi gösterildik, hala da gösteriliyoruz. Ne İsrail ajanlığımız kaldı , ne dünya para trafiğinin yöneticiliğimiz ! Hepimiz hasis , hepimiz paragöz , hepimiz zengin , hepimiz bencil. 

Bana çok söyleyen olur : “sizler ticareti iyi bilirsiniz” diye.Var mı bilimsel olarak tanımlanmış böyle bir gen ! Tamamen ortamdan kaynaklanan bir kültür birikimi. Aynen Holywood’daki yüksek oranda Yahudi oyuncu , yönetmen  olması gibi. Sinemacılık geni taşımıyoruz ama bir tesadüfler sinsilesi sonucu orada bir kümeleşme olmuş.  

Çok zengin olduğumuz konusu da cahillikten öte bir şey değil. Çocukluğumda birçok dilenci , çok küçük esnaf ve işpotacı  tanıdığım vardı. Karataş’taki aile evi -kortijoyu- gayet iyi hatırlıyorum. Fakir Yahudilerin bir çoğu yurtdışına göç edince sanki fakir Yahudi olmaz imajı oluştu. Bu da belki bir kıskançlık oluşturdu.  

Size komik gelecek ama bu konuda kitaplar bile yazılmış : “Become Rich Like the Jews” ,     “ Make Money The Jewish Way”...sonuncusunun Çin’de şu anda en popüler kişisel gelişim kitaplardan biri olduğunu öğrendim...  

İlber Ortaylı bir makalesinde ekaliyet –azınlık mevhumunun sonradan ortaya çıktığını yazmış. Osmanlı dahil ,sair ortaçağ imparatorluklarında insanlar kompartımanlar şeklinde yaşadıklarını, dinin ön planda olduğunu, savunma hariç sair konularda kendi kendilerini yönettiklerini, ancak bir sorun iletildiğinde sorunu çözdüklerini söylüyor. Sabetay Zvi olayına müdahele de Yahudilerin talebi doğrultusunda olmuştur.  

“Ve bugünkü problemler Kanunu Medeni ile Lozan Statüsünün çatışmasına eski imparatorluktan kalma mirasın doğrudan doğruya beynelmilel bir koruma altında bulunması ve yeni cumhuriyetin vatandaşlık prensipleriyle çatışmasından ileri gelmektedir”.  

Biz Yahudiler  de , diğer azınlıklar gibi yirmici yüzyılda bir ayırımcılığa ve bir aşağılamaya maruz kaldı ve hala da bu problem tam olarak düzeltilmiş değil.  

Tüm Kürtleri PKK’cı , tüm Ermenileri vatan haini ve Türk düşmanı , tüm Çingeneleri hırsız ve tembel , tüm Alevileri dinsiz  , tüm Yahudileri komplocu  gözüyle bakmak bazı çevrelerde kanıksanmış.  

Bazı Kürtler Türkçeyi düzgün konuşamıyormuş. Doğrudur.  Bir şiveleri var bazılarının. Ama Karadeniz’lilerin yok mu ? Bizim İzmirlilerin bile kendine göre bir şivesi var. “Gidiyom , geliyom, yapıyom” demez miyiz ? Simide gevrek , mısıra dar demez miyiz?  

Dahası, bizden önceki Yahudi jenerasyonunda Türkçe bilmeyen ne kadar çoktu. Otobüslerde Yahudi büyüklerimiz bağıra çağıra Judeo-espanyol konuşmaları kulağımda hala çınlıyor.- Hem de hiç çekinmeden-. Hem zaten neden çekinsinler ki?  

Çocukluğumda Alsancak pazarı ve St. Joseph Orta Okulu çevresinde hemen herkes Rumca ve İtalyanca konuşurdu. Hiç te yadırgamazdık. En yakın okul arkadaşımın annesi hemen hiç Türkçe bilmezdi . Ve de evlerinde sadece Rumca konuşuluyordu. Kayınvalidem  Türkçeyi çocuklarından öğrenmiş.  

Sadece Rahibelerin yönettiği İtalyan Ana Okuluna çocuklarımızı göndermek için yarıştık. Şimdiki Devlet Hastanesini çok az Türkçe bilen Fransız Rahibe Hemşireler yönetiyordu.

Kiliselerden gün boyunca çan sesleri gelirdi.  

Her şeye rağmen , bizlere düşen kötü algımızı düzletmek için çaba sarf etmektir...Ki karşımızdakiler bizi istikşaf etsinler...

Monday, 6 July 2015

DÜŞMAN


Düşmanımın düşmanı benim dostumdur...

Son seçimlerde böyle bir şey oldu... Aslında takım tutar gibi bir parti tutmam. Her milletvekili seçiminde aklıma en fazla yatan partiye oy veririm. Hemen her seçim oy verdiğim parti değişik oldu. Ne yazık ki hayatımda hiç oy verdiğim parti , seçimi çoğunlukla kazanmadı... 

Fakat bu son seçim inanılmaz bir fotofinişe sahne oldu.

AKP’nin hedefi HDP’ye barajı geçirtmeyip 60 ekstra milletvekili kazanmaktı.  2001’den beri uyguladıkları taktiği ilelebet sürdürülebilecek zannettiler... CHP ve MHP’de bu barajdan nemalandıklarından hiç bir zaman kaldırılması yönünde cansiperane durmadılar...

AKP karşıtları HDP’de birleştiler , oyunu bozdular... 

Buna rağmen ortaya çıkan sonuç güzel değil... Bir tarafta Türk milliyetçiliğini savunan MHP , diğer taraftan Kürt milliyetçiliğini savunan HDP. 

21. Yüzyılda, gelişmiş bir ülke , milliyetçi akımlarla idare edilemez. Somut örnekleri Libya , Irak ve Suriye’ de görüyoruz. Geçmişte Yugoslavya denen bir ülke vardı kanlı bir şekilde yedi parçaya bölündüler... Tekerleği yeni baştan icat etmenin alemi yok... İsviçre , Kanada, ABD , Belçika , İngiltere gibi örnekler de önümüzde ... 

Yeni seçimlerde biz Türk Yahudileri için ne değişti... Bence en önemlisi her seçim kampanyasında köpürtülen İsrail düşmanlığına yönelik söylemler ,Mavi Marmara fiyaskosu kininin canlandırılmaması, Gazze hamiliği, HDP gibi başka bir düşman icat edildiğinden diğerleri unutuldu.

İsrail düşmanlığı ,Türkiye’de Yahudi nefreti geliştiriyor.... İstesek istemesek bizleri İsrail ile özdeşleştiriyorlar. Yükselen nefret duyguları bizi derinden yaralıyor... Sürekli “low profile” yaşamak zorunda kalıyoruz.

Yeni kurulacak koalisyon hükümeti ( eğer kurulabilirse) önceliği  Suriye ve  Mısır’ın iç işlerine karışma , Filistinlilerin hamiline soyunma gibi bir protokolü olamayacağından ,  İsrail ile ilişkilerin daha bir normalleşme sürecine girmesini bekleyebiliriz. İyimser bir beklenti olduğunun farkındayım...

HDP’nin meclise bir denge unsuru olarak girmesi ile , geleneksel azınlıkları asimile etme düşüncesinin sona ermesini bekleyebiliriz. Azınlıklar bundan sonra daha fazla dikkate alınacağına göre biz Türk Yahudilerinin de bundan faydalanması olası. Ciddi bir pozitif ayırımcılığına ihtiyacımız var. Ayakta tutmamız gereken eski sinagoglarımız, dört tane mezarlığımız var. Havra sokağındaki sinagoglarımız birer birer elden çıkıyor. Harabeye dönüşüyor.

Bir Azerbaycan gezisinde,  hükümetin açtığı Yahudi okulunu ziyaret ettik. Öğrencilerin ücretsiz , kendi değerlerini öğrenerek, güzel bir ilk ve orta öğrenim gördüklerini tespit ettik.... Neden İzmir’de de aynisi olmasın? Yöneticilerimiz yeni nesle İzmir Yahudi gelenek ve göreneklerini aktarmamız için gayret içerisindeler…

Şimdiye kadar kısıtlı kalmış devlet katkısı , şimdi belki biraz artabilir.  Cemaat yönetimimizin dar bütçesi bir nefes alabilir ve açmazlar çözülebilir.  Çocuklarımıza, gençlerimize ve yaşlılarımıza götürmemiz gerek birçok hizmet var.



KİMSİN SEN

Bir canlı varlık ! Canlı nedir ki ? Canlı ile cansızı ayıran ince çizgi nedir ? DNA’larımız birer büyük molekül. Ama bir kimyasal tepkime ile yeni bir canlı yaratabiliyor… Bir muamma … Bir sır…

İnsan ? Bize öğretilen , canlılar ikiye ayrılıyor: insanlar ve hayvanlar. Ama binlerce cins hayvana karşın tek bir insan cinsi garip geliyor. O kadar da çok maymunlara ve sair memelilere benziyoruz ki.. Evet sözde daha zekiyiz ama hemcinsini öldüren hayvan yok, ama insanlar birbirlerini öldürmeyi çok güzel beceriyorlar!

İkinci dünya savaşında altmış beş milyon insan öldü… Telaffuz etmesi bile zor... Kitlesel imha için gaz odalarını, cesetleri imha etmek için fabrika gibi fırınları icat etmişler.

Bugün bile dünyanın dört bir tarafında insanlar birbirleri ile kıyasıya çarpışıyorlar. Birbirlerini yok etmeye çalışıyorlar.

Kimim ben ?

Erkek ? İyi mi ? Şimdilerde kadınlar daha şanslı bana göre.. Her yerde pozitif ayrıcalıkları var. Askere de gitmezler.

İzmir’li ? Tanrıya bin şükür.. Gerçekten güzel bir tabiat , güzel bir çevre… Güzel insanlar… Ülkemizin en modern köşesi…

Karataş’lı idim, eski Yahudi mahallesinden 1960’larda göçüp sonradan Alsancak’lı oldum. Ama arkamda bir mimari harika Bet-İsrael sinagogunu bıraktım. Bir de zamanının bir teknolojik harikası Asansör’ü…

Galatasaraylı? Aslında futbolla aram iyi değil. Takım da pek tutmam… Ama soran olabilir her an. Hazırlıklı olmak lazım...

Türk mü Türkiye’li mi? Yurtdışına gittiğimizde bize nerelisin diye sorulursa “Turkish” diyoruz… İsrail’de de Türkiyeden göç edenlere “Turkano” diyorlar.Türk dediniz mi iş biraz karışık. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan herkes Türküm demek istemiyor... En azından Kürdü ben Kürdüm demek istiyor. Ermenisi de ben Ermeniyim demek istiyor.

Çok sık başımıza gelir…

-Adınız ?
-Avram Aji ?
-Nerelisiniz ?

Türküm deseniz… Hemen “isminiz çok değişik,göçmen misiniz ? Ne zaman geldiniz ? Türkçeyi ne kadar güzel konuşuyorsunuz ?” soruları gelir.

Canım kardeşim, bu topraklarda sadece beyaz Türkler yaşamıyor diye azarlamak gelir içinden... Yahudisi de var, Ermenisi de, Rumu da , Çingenesi de , Kürdü de , Lazı da , Çerkezi de...

Çoğunlukta olmak azınlıkları dışlama hakkını vermez size...

Musevi ? Evet nüfus cüzdanımda şimdilik bu yazıyor. (Umarım yenisinde din hanesi olmayacak )… Yani gerçek yanı var. Moshe Rabenu’ya inanıyorum ve öğretisini önemsiyorum. Anlamaya çalışıyorum. Musa’ya inanlar olarak bu kelime kullanılıyorsa evet…

Yahudi? On onbeş sene öncesine kadar Yahudi demek ayıp gibi bir şeydi.. Şimdilerde telaffuz etmeye alıştık. Dilimiz daha kolay dönüyor..Ancak karşımızdakilerin çoğu  hala yadırgıyor.  Çoğu Türk için Yahudi kelimesi hala bir küfür gibi… Aşağılayıcı bir şey…

Cumhurbaşkanımız gibi , kullanırken “Afedersiniz Ermeni” benzeri “ Afedersiniz Yahudi” gibi bir cümle içerisinde kullanmanız daha uygun !

İsrail’li? Değilim . Komiktir ama Türkiye’deki insanların büyük bir kısmı biz Yahudileri İsrail’li olarak görüyor.... Sanki İsrail’den gelmeyiz.. Hatta kesin İsrail ajanı...

Sefarad? Kesin… Annemin ve babamın anadili Judeo-Espanyol idi. Ben de onlardan zahmetsizce öğrendim. Dedem, ninem , kayın pederim , kayın validemin ana dilleri de… Beşyüz sene nasıl muhafaza olmuş ? Dualarımızın bile bir kısmı Judeo-Espanyol? İnsanlar anlasınlar diye zamanında İbraniceden tercüme edilmiş.Sefarad yemeklerine bayılıyorum.

Kimsin sen?

Olmadıysa bu dünyaya bir faydan
Tutmadıysan elinden dara düşmüşlerin
Yardım etmediysen fakirlere
Dindirmediysen acısını bir hastanın,
Teselli etmediysen onu
Okumak isteyene destek olmamışsan
Bilesin ki sen bir hiçsin!

Yukarıdakiler teferruat !

Tuesday, 2 June 2015

ISTIRAP

Yetmişli yılların sonlarına doğru kayınpederimin evinde Fransızca eski bir kitaba denk gelmiştim “L’agonie des Judeo-Espagnols” -Sefarad Yahudilerinin ıstırabı-.Avrupa’da süratle azalmaya başlayan ve kültürü ile yok olmaya yüz tutmuş “bizlerin” hikayesi...Acıklı bir kitaptı benim için. Demek ki erimeye elli altmış yıldan çok önce başlamışız.

Çocukluk arkadaşlarımdan hemen hepsi yurtdışına göç ettiler... Kimi liseden sonra üniversite okumaya, kimi üniversiteden sonra iş için terk ettiler güzel İzmir’imizi...

Türkiye’de yetmişli yıllarda üniversiteye girmek zordu . Paralı özel üniversiteler 1970 yılı sonunda kapatıldı. Sınava girenlerin çok az bir kısmı istedikleri güzel bir fakülteyi kazanabiliyorlardı. Dershaneler henüz icat edilmemişti. Üniversite bitirenlerin İzmir’de güzel bir iş bulabilmeleri imkânsızdı diyebilirim. Yaşıtlarımdan çekici bir profesyonel iş hayatı sürdüren çok az oldu. Başaranlardan bir kısmı üniversitelerde güzel bir kariyer sahibi oldular. Bazılarımız, ya baba mesleğine devam etti -ki bunlar genellikle ticari ve sınai işler idi- ; bazılarımız ise kendilerine yeni işler kurdu.

Genç kızlarımızın iş hayatına katılımları da yetmişli yıllarda çok kısıtlıydı.. Bankaların yanında bazı özel şirketlerin muhtelif pozisyonlarda çalışanlar oldu. Bugün hemen tüm kızlarımız çalışma hayatına giriyor.

Judeo-Espanyol dilimizi ve kültürümüzü dört yüz yıl boyunca , bu coğrafyada  canlı canlı tutan bizler, neden yirminci yüzyılda aciz kaldık? Benim gözlemlediğim sebeplerden biri, “Yahudi mahallesi”nin dışına çıkmamızdır.

Eskiden konuşlandığımız İzmir’in Çankaya-Basmane-Mezarlıkbaşı bölgesinde, yan yana sinagoglar inşa etmiş (Havra sokağı civarı) , okullar kurmuşuz (Talmud Tora, eski ilkokulumuz) .. Mezarlığımız bile üç adım ötede Konak Bahribaba’da değil miydi? Çok yoğun ,hep iç içe, hep yan yanaydık...

Mithatpaşa-Salhane-Karataş-Karantina hattına muhtemelen ondokuzuncu yüzyılın ortalarından sonra geçmiş olmalıyız... Oradaki evlerin tamamı cumbalı 2 katlı Rum mimarisi özelliğini taşıyordu. Osmanlı mimarisinde çok az ev hatırlıyorum... Eski kartpostallarda Asansörün arkasında yükselen bir kilise kubbesi görülür. Mezarlığımız ise şimdiki Kız lisesi sırtlarına kadar dayanıyor.

Muhteşem mimarisi ve olağan üstü tezyinatıyla Beth-İsrael sinagogu 1907 de açıldığına göre  -en şaşalı devrimiz- o zamanlarımız olmalı oralarda... Benim de gittiğim Bene-Berit ilk okulu sinagogun tam karşısında idi. Karataş Hastanemiz  ve Azil, Deniz kıyısındaki  “El Kortijo” ( Bahribaba’ya gelmeden , deniz kıyısında), Bet Levi ve Halil Rıfat Paşa’daki Bet Ester sinagoglarımız, Asansörümüz... O dönem yine çok yan yana , çok iç içeyiz ...

Ya işyerilerimiz? Babamın mağazası -ki eskiden “Peştemalcılar” olarak adlandırılırdı- şimdilerin  Mimar Kemalettin Caddesindeydi. Caddenin belki yarısı biz Yahudilere ait dükkanlardı.

Altmışlı yıllardan bahsediyorum. Toptan kumaş , konfeksiyon ürünleri satanlar , büyük ecza depoları, kimyasal madde satıcıları, ithalatçılar, ihracatçılar. İş sahiplerinin yanında çalışanlar da Yahudi’ydiler...

Yirminci yüzyılın başından itibaren başlayan felaketler sinsileri , Osmanlının yıkılışı, birinci ve ikinci dünya savaşları, üzerimizden silindir gibi geçti... Azınlık olarak yaşamımız , yapılan ayırımcılık ve de baskılar bizleri ziyadesi ile huzursuz ve rahatsız eder hale haldi.

Yurtdışına kaçış da o zaman başladı.Güney Amerika başta olmak üzere Avrupa ve sonraları İsrail en fazla tercih edilen yerler oldu...

Ellili yılların sonlarına doğru-Levantenlerin ve Rumların boşalttığı- Alsancak göçü başladı.

Yahudi mahallesinden çıkınca dağıldık mı ne?


16.04.2015

Monday, 1 June 2015

MUCİZE

Aslında hiçbirimiz mucizelere inanmayız. Ancak dinler tarihinde okuduğumuz, bildiğimiz Musa’nın Kızıldeniz’i asası ile yarması , İsa’nın cüzamlı hastayı iyileştirmesi bilinen en eski ve en meşhur mucizevi olaylardır.

Kimi bilim adamları bunu bir takım tabiat olaylarına bağlamaya çalışırlar . Kızıldeniz’in yarılmasını bir yer sarsıntısı ile bağdaştırmaya veya dünyamızın yakınından geçen bir meteorun çekim gücüne bağlayarak olayın bilimsel bir açıklamasının olup olamayacağını araştırılar.

Aslında bir önemi var mı ?

Bir piyango bileti bile bir mucize beklentisi değil midir? Aslında piyangonun çıkma olasılığını matematiksel olarak gözlerimizin önüne serilse kimse piyango bileti almazdı..Ya da at yarışı oynamazdı.Bunun en iyi kanıtı, çevremizde böyle bir talihliyle hemen hiç karşılaşmamış olmamızdır.

Bazı din adamları mucizeleri zamana yayma düşüncesindedir. Biz insanların zaman kavramı yanında evrenin on beş milyar yıllık geçmişi karşılaştırılamaz denir. Işık hızının ne olduğu gözümüzde hayalimizde canlandırmamız ve bu hızda zamanın durmasının nasıl bir şey olabileceğini kavramamız ne mümkün! Tanrısal mucizeler bize göre çok daha uzun zamana yayılır-mış- !!!!

Bu konuların ne kadar izafi olduğunu biliyoruz … (E=mc2 )

Ama kavramakta daha bir güçlük çektiğimiz kendi dünyamız var. Bir insan iç organları ile , beyni ile , kolları bacakları ile , hareket kabiliyeti ile , öğrenme kabiliyeti ile başlı başına hayran kalınması gereken bir mucize değil mi ki ?

Yeni elektronik teknolojisi ile yapılan yapay robotlar , gelişmiş bilgisayarlar bazen insan bedeninin kompleks yapısını unutturur gibi olmaktadır.

Aslında beynimiz 70-80 yıllık yaşamız boyunca ne kadar çok miktarda  fotoğraf ve video kaydeder.Telefondaki sesin sahibinin kim olduğunu saliseler mertebesinde anlıyoruz.Bir saniyede 20-30 harfi gözlerimizle tarıyoruz,beynimizde bu harflerin yan yana gelmesiyle oluşan kelimeleri daha önce kaydettiğimiz sözlükten karşılıklarına bakım yazarın ne yazmış olduğunu kavrıyoruz.

Bilginler ellerimizi beynin uzantısı olarak kabul eder . Gerçekten bazı robotlar çok hassas işler yapabilmekte. Ama çoğu zaman bir tek işi.. Ellerimize gelince yazı yazmaktan yün örmeğe,dikiş dikmeye , daktilo yazmağa , piyano çalmaya ve saymakla bitiremeyeceğimiz birçok beceri..

Piyanoya dikkatiniz çekerim, ayni anda on parmak on ayrı notaya basıyor.Ama saliseler öncesinde gözlerimiz beynimizle koordine edilmiş bir şekilde notaları okuyor ver her bir parmağa hangi tuşa basması gerektiği konusunda komut gönderiyor ve bu arada ayni kısa an içerisinde gözlerimiz de parmaklarımızın yerini bulmaya yardımcı oluyor.

Korkarım gün gelecek belki bu nöron ,kas , beyin , parmak koordinasyonunun nasıl olabildiğinin bilimsel açıklamasını yapabilecek.Ama ne önemi var ki? Yıldırımların da nedenini biliyoruz ama bir yıldırım yaratamıyoruz , yada bir tayfun bir kasırga…

Dünya ve evren kendi başına biz insanlar için şu anda anlaşılması zor bir kavramdır.Bu kadar büyük bir enerjiyi –tabi bize göre büyük- bu  kompleks bir yapı ve düzeni –yine bize göre- kavramak güç…

Yıllar önce dünyanın düz olmadığını kavramak ne kadar zor idiyse bugün için de insan denen makinenin çalışmasını anlaması bir o kadar güçtür.

Evrenin büyüklüğü ve kompleks yapısı karşısında ürpermemek mümkün değil.Sanki okyanusta bir damla su gibiyiz.Bütün bunları sizlere bir tanrı kavramı ile bağdaştırmak için anlatmadım.Herkes gibi ben de olan biteni şaşkınlık içerisinde izliyorum. Ancak dünyadaki açlık sefalet , acı ve hüzün içerisinde yaşayan ve milyarları bulan bu insan nüfusu karşısında irkilmemek, üzülmemek, mutsuzlanmamak mümkün değil.

Biz aklımız ve düşüncelerimiz doğrultusunda sosyal dayanışma yükümlülüklerimizi mutlaka yerine getirmeye çalışıyoruz.Ama bir burs vermek olsun, ama birine iş bulmak olsun, ama sağlık konusunda olsun sıkıntı çeken etrafımızdaki insanlara deva olmaya çalışıyoruz en azından . Hatta çok çalışmalıyız. (bana göre bu insan dayanışması bütçemizi sarsmalı, bizi çok yormalı)

Garip bir tesadüf eseri iyi ve varlıklı bir ailenin çocuğu olup ailemizin desteği ile her istediğini yapabilmiş olmak , en pahalı özel okullarda okuyabilmiş olmak, patlayıncaya kadar çikolata ,kızarmış patates cips , mısır, hamburger yiyip litrelerce kolayı midyemize indirmiş olabilmemiz , dünyanın en ücra köşelerini gezebilmiş olmamız ;dünyanın öteki ucunda açlık ve acı çeken insanları unutturamaz. Unutturmamalı..

Aslında hepimiz bir mucizeyiz. Hele hele sabah kalktığınızda,eğer hiçbir yeriniz ağrımıyorsa, karnınız tok, etrafınızda anormal bir şey yoksa çocuklarınız neşeli,karınız sağlıklı ve etrafınızda ise, gerçek bir mucizeyi yaşadığınızdan emin olun.

Bundan daha büyük bir güzellik ve daha derin bir  mutluluk nedeni olamaz.


28.07.2008

Monday, 20 April 2015

EY AHALİ

Duyduk duymadık demeyin… Türkiye’de Yahudi azınlık olarak yaşamak bir dert olmaya başladı… Geçen hafta A HABER TV’den bir hanım tartışmacı  , İslamofobi tartışmasında Avrupa’nın yaptığı şu şu şu tutumları yanlıştır, Yahudi yaklaşımıdır, bencilliktir falan filan.. ABD’nin yaptığı bu tip yaklaşımlar yanlıştır Yahudi karakteristiğidir, hep böyle yaparlar… Kötüledikçe kötülüyor… Allah bildiği gibi yapsın diyorum.

Ama rezalet ki ne rezalet… Antisemitizm Türkiye’de zirve yapıyor… Bazıları için her problemin anası Yahudiler..

Halbuki tam tersine hem ırk olarak hem de dinsel açıdan en pasifist topluluk sayılırız… Hiç Osmanlıda Yahudi ayaklanması gibi bir şey duydunuz mu?

Kral Ferdinand -ya Hristiyan olursun ya da bu ülkeyi terk edersin -dedi.. Kuzu kuzu gittik başka ülkelere… Hiç Yahudi canlı intihar bombacısı duydunuz mu tarihte? Japon Kamikazesi gibi bir davranış.

Hristiyanlık olsun ,Müslümanlık olsun hep kendi dinlerini başkalarına yayma eğilimi içerisinde oldular… Haçlı seferleri, Cihatlar ne için yapıldı?

Müslüman mı olmak istiyorsun, kelime-i şahadet getir… Hristiyan mı olmak istiyorsun , bir vaftiz töreniyle oldu bitti.. Yahudi mi olmak istiyorsun? Orda dur bakalım.. Önce bu dini 1-2 sene iyice öğrenmen gerek. Sonra sıkıca uygulaman gerek. (Doğuştan Yahudi olanların uygulamaması bizim hahamları hiç ilgilendirmez). En sonunda bir sınavdan geçmen gerek.. Bir de bedelini ödemen gerek! Bedava bir şey yok. Herhangi birisine Yahudi olur musun diye kimseye teklif edilmez..… Ama bana kaç kişi kendilerine sevap yazılsın diye dinimi değiştirmem teklif edildi.

Diyeceksiniz de bu kadar antisemit bir dünyada kim Yahudi olmak ister ki ? 

Bu yüzyılda hala bu tip bir ayırımcılık yapılmasına aklım almıyor. Çingenelerin durumu bizden iyi…

Gelelim İslamofobi meselesine … Ben bile korkuyorum..

Işid, Boko Haram , El Kaide, Taliban , Hizbullah, Husi , Eş Şebab ve onun uzantılarının her gün akıttıkları kan nedir ? Bu örgütleri de Yahudiler mi örgütlüyor… Onlara göre evet..

El insaf …

Ama yangının her yıl bir başka yere sıçradığını üzüntü ile izliyoruz. Afganistan ile başlayıp, Irak , Libya , Mısır, Suriye ve şimdilerde Yemen…

Allah Türkiye’mizi korusun…

Sunday, 15 February 2015

YAŞLANAN İZMİR

İzmir Yahudileri hem yaşlanıyor, hem de hızla azalıyor… Üzüntü verici! Yeni jenerasyon çiftler bir iki çocuğu zor yapıyor. Bizler bile ikiden fazlasını istemedik. Onlar da yerden göğe kadar haklılar. İzmir’de ev fiyatları ve kiraları yüksek. Morgage kredileri on yıl ile sınırlı (halbuki ABD’de otuz yıla kadar çıkıyor).

Yeni evli gençlerimizin çocuklarına vermeyi arzuladıkları eğitim süresi uzun ve masrafları çok çok yüksek. Ancak onların çocukları için en iyiyi arzulamalarından daha doğal ne olabilir ki !

Yahudiliğin geleneksek kültüründe , her zaman çocuk-lara en iyi eğitimi vermek vardır. Bu fikirden hiçbir şekilde ödün verilmedi ve verilmez!

Babacığım daha ilkokuldayken, beni Kardıçalı handa bir Fransızca öğretmenine gönderirdi. Kendisinin bir türlü öğrenme imkanını bulamadığını bana öğretebilmek için.. Onların jenerasyonu, hem birinci hem de ikinci dünya savaşının acımasız ortamında ezilmiş , hem de azınlık olmamız dolayısıyla uğradığımız haksızlıkların yarattığı ekonomik tahribattan dolayı çok etkilenmişler.. Eğitimlerini istedikleri gibi tamamlayamamışlardı.

Şimdiki genç çiftler daha kaliteli bir yaşam düşlüyorlar. Dünyayı gezmek… Daha  sağlıklı beslenmek. Erkekler ve kızlar iş yerlerinde yükselerek kariyer peşinde koşmaktan evliliği de , çocuk yapmayı da geciktiri-yorlar…

Türkiye’nin ekonomik durumu bir türlü durağanlıktan kurtulamadı. Türkiye’mizdeki işsizler ordusu sürekli arttığından, gerçekten çok iyi eğitimli ve donanımlı gençlerimize, sevdikleri bir iş imkânı sunmaktan çok uzaktayız. Mevcut ortam onların arzuladıkları , düşledikleri kişisel gelişimi sağlamıyor.

Eskiden babadan oğula devreden esnaflık çoktan devri kapandı.. Zaten biz Yahudilerin becerikli olduğumuz birçok meslek yok oldu (Lütfen hatırlayın, İzmir’in en iyi terzileri kimdi diye). Globalizasyonun etkisi ile küçük  şirketlerin ayakta kalma şansları kalmadı.
Bu sorunu biz İzmir Yahudilerine özgün bir şeymiş gibi de algılamamak lazım. Gelişmiş bütün ülkelerde ayni sorun var. Avrupa da ayni şekilde süratle azalıyor ve yaşlanıyor. Belirli oranda göçmen kabul etmelerinin sebebi tamamen bu yüzden. Rutin işleri bile yapacak kimse kalmıyor. Servetleri artmasına rağmen!

İzmir’in gelecek elli yılını planlamak bize düşüyor. Üç kategoriye ayırırsak : Gençlerimize , orta yaş gurubu-çocuklu evli çiftlere ve yaşı atmışın üzerinde kalanlara ayrı ayrı planlar gerekiyor..
.
Öncelik bana göre, tabi ki  çocuklara ve gençlere verilmeli. Onların eğitiminden ödün verilemez . Her ne kadar burs gerekiyor ise kaynaklarımızdan öncelikle bunlar  ayrılmalı. Ayrıca onlara bir mentorluk ve koçluk sistemi yaratılarak hayata daha da donanımlı hazırlamamız şart. İstanbul Yahudi Cemaati ile bu konuda dirsek temasımızı kaybetmememiz lazım.

Yahudi kültürünü de nasıl aktaracağımızı planlamamız lazım. Boyoz , burekaz gibi roska gibi subya gibi marka olmuş yemeklerimizi , Judeo-Espanyol şarkılarımızı tanıtmak. Yazarlarımızı , şairlerimizi , din bilginlerimizi tanıtmak bizim vazifemiz  . Bayramları nasıl kutladığı-mız da dahil , isteyenlere geleneksel dini bilgilerin verilmesi de bu kapsamda düşünülmesi lazım.

Orta yaş gurubuna yönetimi devrederek, bilgi ve birikimimizi, kültürel mirasımızı aktarmakla başlayaca-ğız.

Yaşlılarımızın işi ise zor… Her şeyi maddiyata indirgemeden önce durum tespiti yapılmalı, yardımseverlerle yaratılabilecek kaynakların rasyonel bir şekilde kullanılması için geleceği planlamamız lazım. Azil yerine “evinde bakım” bugünün en iyi sistemi gibi gözüküyor. Yurtdışındaki ve İstanbul’daki uzmanlarla konuşup gelecek yirmi beş , elli yılı nasıl planladıkları araştırmalıyız. Gözlemlerimizi paylaşmalıyız. Maddi durumu iyi olsa bile , çoluğu-çocuğu-torunu İzmir dışına gitmiş olan yaşlılarımızın , bir bakıcı ile evde dört duvara ve yalnızlığa hapsetmekten daha iyisini yapabiliriz. Kendi aramızda oluşturabileceğimiz bir dayanışma gurubunu hayata geçirmek için çok geç değil…  

Yüz sene sonra geriye bizden bu şehirde bizden ne kalacak ? Yedi sekiz sinagog , üç mezarlık … Kültürümüzü yansıtacak Sefarad müze girişimi inşallah kısa zamanda hayata geçer. Böylece burada bir hoş seda bırakmış oluruz.

Avram Aji

15.02.2015

Monday, 26 January 2015

SIRA BİZE Mİ GELDİ


Gazze-İsrail savaşı süresince , Başbakan başta olmak üzere tüm Türk medyası son derece tarafgir bir şekilde Hamas ve Filistinlilerin tarafını tutup ,İsrail’e sürekli  veryansın edince , Türkiye içerisindeki bazı çevrelerin antisemit duygularını depreştirdi.  

Nedense, malum çevreler, Türkiye’deki biz Yahudileri, İsrail ile özdeşleştirip , savaştan sorumlu tutmaya varıncaya kadar  ileri götürdüler.
Eyüp ilçesi önünde bir gurup protestocunun “Yahudi ,unutma, bir gün sıra sana gelecek” diye slogan atması, nefret duygularını ayyuka çıkarmıştır. 

IHH’nın , Türkiye’de yaşayan biz Yahudilerin vatandaşlıktan çıkarılmasını alenen isteyecek kadar cüretkar olmasına ne demeli? Ya Yıldız Tilbe’nin Hitler’e methiyeler dizmesi ? Maryo Levi’nin kitaplarına boykot çağırıları ? Hitler portreli ve gamalı haç desenli tişört ile dolaşmalar. Apartmanların girişine Filistin bayrağı asmalar…
Türk medyası Hamas’ın İsrail’e binlerce füze gönderdiğini görmezden geldiği yetmezmiş gibi, canlı kalkan olarak çocukları ve kadınları seçmesi , okulları , hastaneleri , mezarlıkları ve dahi ambülansları kullanması konusuna hiç değinmemeleri de işin cabası.

İkibine yaklaşan Filistin kurbanlarına karşı, ölen altmış küsur İsrail askerinin az olmasından şikayetçi olmaya varacak kadar akıl tutulmasına uğradılar. Ya da , Türk halkının İsrail hakkındaki -son zamanlarda oluşturulmuş- olumsuz önyargılarını göz önüne alarak böyle davranmayı yeğlediler. Türkiye’de basın özgürlüğü mü var zaten ? Başbakan gazetede yazdığınız yazıya bir kızarsa , ertesi günü kapıdasınız demektir.
Gerçeklere, kıyısından köşesinden ,  dikkat çekmek isteyen bir iki köşe yazarı, son derece temkinli davranarak fazlaca tarafgir gözükmemeyi yeğledi. Kimse de işinden gücünden olmak istemiyor neticede!


Cumhurbaşkanlığı seçimine giden süreçte, Başbakanımızın , propaganda yapmak maksadıyla, yaygara yapmak için bundan güzel malzeme olamazdı!  Üstelik Musul Büyükelçilik esirlerini unutturmaya da yaradı. (Dilerim kısa zamanda salıverilirler ve bu olay kazasız belasız sona erer.) Ama ne yazık ki ABD’nin uçakları ile devreye girmesi ile salıverilme umutlarının çok zora girdiğini tahmin etmek zor değil.

Gerçek şu ki Türkiye’de antisemitizm tekrar hortlamıştır. Başbakanın cılız bir sesle  , bizleri savunur bir cümle sarf etmesi , yasak savmadan öteye gitmemiştir.  Kimse, biz Yahudilerin hassasiyetlerini dikkate almamış, malum çevrelerin bu işi ne kadar ileriye götürebilecekleri tehlikesini göz ardı etmişlerdir.

Nefret söyleminin “sözde” yasal olarak suç olduğu Türkiye’mizde bu konuda şimdiye kadar bir savcının harekete geçtiğini duymadım. Zaten harekete geçebileceklerine de ihtimal veremiyorum. Hükümetin paralalelci-kesişmeci mücadelesi ile oradan oraya sürükleniyorlar.
Halbuki Avrupa’da yaşan milyonlarca Türk azınlık, yaşadıkları ülkelerin ileri demokrasilerine rağmen , sürekli dışlanmaya ve nefret söylemlerine maruz kalmaktadırlar. Bu konuda en hassas davranması gereken ülkelerden biri Türkiye’dir.


İstanbul Cemaat Başkanı İbrahimzadeh’in demecindeki gibi “oksijensiz kaldık” lafı , tam da durumumuzu betimledi. 

Yine kabuğumuza çekileceğiz, yine düşük profil göstermeye devam edeceğiz. Ama gerçek şu ki bu gelişen olaylar bir şeyi ayyuka çıkarmıştır ki, Türkiye’de büyük bir antisemit düşüncelere sahip kitle var.   Biri kaşımaya başladı mı , bu kitle kolayca galeyana gelebiliyor.  Ne kadar ileri gidebileceklerini tahmin etmek çok zor değil. Yakın tarihimizde örnekleri mi yok.. 6-7 Eylül olaylarını olsun , Trakya olaylarını olsun, daha nice ayrımcılığı yaşayanlar halen aramızda…

Yöneticilerimiz ırklara veya mezheplere,  cahil çevrelerin yaptıkları yakıştırmaların veya genellemelerin ne kadar tehlikeli olduğunun bilincinde değiller. Azınlık olarak yaşayan Çingenelere tembel , hırsız , Yahudilere paracı , istifçi , komplocu benzeri yakıştırmaları yapmak ,hatta en küçük bir imada bile bulunmak  yurttaşları ayırımcılığa sevk etmektedir ve son derece tehlikelidir. Kürtleri ve Kürtçeyi yok saymak kırk bine varan şehit vermemize , milyarlarca lira askeri harcama yapmamıza , dolayısıyla bölgenin geri kalmasına sebep olmuştur.
Buradan hareketle,  Avrupa ve Amerika halkının Müslümanları terörist ve intihar bombacısı genellemesini savunacak gücünüz olmaz.
Einstein’ın dediğine geliyoruz: “Önyargıları kırmak atomu parçalamaktan daha zordur”…

Avram Aji

15.08.2014

PARDON


 Edirne  Valisinin  Kudüs’te  yaşanan   müessif olaylar  nedeni ile “büyük bir kinle söylüyorum, tadilatı sona eren Edirne Büyük  Sinagogu  sadece  müze  olarak tescil edilecek” demesi , Işid tarafından  öldürülmesi için fetva verilen  Cüppeli Hocanın, “benden önce Yahudileri öldürsünler” demesi , Türkiye’de antisemitik söylemin gittikçe daha pervasız bir şekil aldığının bir sarih bir göstergesi. Her ne kadar devlet erkanının vali için “maksadını aşan bir söylem” demesi , ardından gelen özür, hakkımızdaki süregelen nefret söylemlerini toplumun zihninden silemez. İstanbul ve İzmir’deki Yahudiler ile iletişim halinde olanlar hariç, Türkiye’nin geri kalanında yaşan insanların kafalarında oluşan Yahudi imajı  gitgide daha da bozulmaktadır. 

Ortadoğu’da onlarca  caminin bombalandığı ( üstelik Müslümanlar tarafından)  göz ardı edilerek Kudüs’te asayişi sağlama maksadıyla İsrail’in , El Aksa camisine girmesi , Yahudi nefreti kusmak için yeniden bahane edilmiştir.
Nefret söyleminin yeni yasayla suç olduğu kabul edildiği halde , failleri hakkında hala herhangi bir takibat yapılmamaktadır.

Dinin siyasallaştırılması çabaları içerisinde ilk okullara kadar sokulan din derslerinin biz Yahudiler için doğurduğu sonuç ise gariptir. Liselere geçiş sınavı olan TEOG’da Milli Eğitim Bakanlığı daha önce muaf tutulan azınlık okulları bundan böyle “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersinden sınava girecek. Bir gazetede yer alan soru ipuçlarını okuyunca kendimden utandım. Roş Ha Shana , Kipur , Şabat konusunda az çok bir bilgim olmasına rağmen , “Hol A Moed” , “Şemini Hag Atseret”, “Sakin mizaçlı olmanın Şabat ile ilişkisi” gibi konularda kör cahilmişim de haberim yokmuş. Allahtan eskiden “muaf” olan bizleri şimdi sınava sokmuyorlar! Yoksa eğitimimiz “orta okul” seviyesine düşecekti.

AKP sayesinde yeni nesil çocuklarımız – istem dışı bile olsa- Yahudi dini konusunda çok bilgili olmak zorunda kalacak! Çocukların daha laik yetiştirmek isteyen genç neslin canını sıkacağı kesin.

Tüm suçu , gelmiş geçmiş tüm ülke yöneticilerine bırakıp kendimize de çuvaldızı batırmadan geçmek olmaz. 1900 yıllarında şimdiki Türkiye coğrafyasında, yüzbin civarında tahmin edilen Yahudi nüfusu beşte bire düşmüşse – ki bu arada Türkiye’nin nüfusu 5 kat artmıştır- bunun sebebini araştırmak bize de düşer.

Tüm gayrimüslimlere yapılan ayırımcı , gayri ahlaki , kanun dışı ve baskıcı hareketler – bunların arasında bilhassa bizi ilgilendiren başlıca Trakya olayları , Varlık Vergisi, Amele Taburları , 6 Eylül saldırıları gibi olaylar -) biz Yahudileri  ziyadesiyle  korkutmuştur. İsrail’e ve Güney Amerika’ya yoğun göçler tamamen  bu sebeptendir.  

Bunun  dışında Türkiye’nin ekonomik ve demografik değişimi biz Yahudiler için negatif bir rol oynamıştır.

Köy ve kasabalarda izole yaşayanlar hızla İzmir ve İstanbul’a göç etmiştir.1900 yıllarında 6-8 çocuklu ailelerin yerini 1950’lerden sonra,  en fazla 1-2 çocuklu aileler almıştır.  

ADL’nin yaptırdığı bir araştırmaya göre düşük  oranda Yahudi topluluğu bulunan ülkelerde antisemitik davranışlar, daha yüksek oranda Yahudi bulunan ülkelere nazaran daha yüksek .( %22ye karşın %28)

Antisemitizm Müslüman ülkelerde ortalama %49’larda iken Batı Avrupa’da ve Güney Afrika’da %18-20’lerde. İstisna teşkil eden Yunanistan %69 ve Ermenistan %58 ile  hayret vericidir ve nedeni araştırılmaya değer. Algı yönetiminin ve kamu diplomasisinin,  toplumun muhakemesini nasıl  etkilediği göstermesi açısından, yukarıdaki göstergeler çok çarpıcıdır. Bizlerin de bu konuda bilgilenmemiz ve düzeltmek için çaba göstermemiz gerektiğini gösteriyor.

Avram Aji

14.12.2014