Friday, 18 October 2013

HARA KİRİ

HARA KİRİ
  
Yeni demokrasi paketimiz açıldı, hayırlı ve uğurlu olsun. Ha bugün açıklanacak, ha yarın açıklanacak, içeriğinde şu olacak , bu olacak , yok İmralı ile mutabakata varıldı, yok Kandil’e çıkıldı derken Başbakanımız kendi ağzıyla bu paket için Dağ fare doğurdu diyecekler dedi ve “netekim”(!) öyle oldu.

Paket açıklandıktan sonra hayatımızda ne değişti? Şimdilik hiçbir şey tabi ki,  ama ilerisi için bir umut besleyebilir miyiz ?Gelelim benim açımdan ne olduğuna?

Birincisi hükümet mevcut anayasanın ve kanunların yeteri kadar demokratik olmadığını tescil etti. En azından herkese eşit mesafede duran bir demokrasinin olmadığının altı çizildi. İkincisi nefret suçu ve ayırımcılık ile ilgili mevcut kanunlardaki cezaların “hafif” olduğunu kabul etti… Sünni Müslümanlığın dışındaki inanışların da ciddiye alınması gerektiğini anladıklarını belirtti.

Bazı maddeler ise mevcut uygulamanın yasal zemine oturtulmasından başka bir şey değil. Partilerde eşbaşkanlık , farklı dillerde propaganda bunlara örnek teşkil ediyor.

Bu paketle yapılan çalışmalar zannetmeyin ki -oy kaybına uğrayacak olsak bile-  bizleri daha demokratik ve adil bir yönetime kavuşma iç güdüsü ile yapılmıştır… Tam tersine yaklaşan seçimlerde hangi muhalefet partisinden ne kadar oy kapabiliriz hesabı yapılarak hazırlanmıştır. Kabul etmeliyiz ki hiçbir parti ve hükumet kendi tabanına zıt düşecek , veya seçimlerde en ufak bir oy kaybettirecek bir hara-kiri  kanun” çalışması yapmaz.

Acı  gerçek ise mevcut iktidara oy vermeyen yüzde ellinin durumudur. Son yirmi yılda –adı konmamış bir iç savaşta ölen 30bin vatandaşımızdır-… Ve tabi ki yok olma tehlikesindeki azınlığın azınlığı bizleriz ! Paketin ana hedefi , kendisine oy vermeyenleri isyan ettirmeden- ağızlarına bal çalarak- yatıştırma çabasıdır.

Gezi Parkı olayları , protestoların ne kadar hızlı ve yaygın olabileceğini ispat etmiştir. Küçücük bir çanak anten ile izlenebilen ücretsiz yüzlerce televizyon kanalları ve internet ortamındaki sosyal paylaşım siteleri eskisine nazaran çok daha hızlı bir haber akışı yaratmaktadır.  Irak, Libya, Tunus, Mısır , Suriye ve Yemen baskıcı rejim karşısında sonunda infilak etmiştir.

Bu paket bizim  azınlık taleplerimizi ne kadar karşılayacak, ona bakmamız lazım… Maalesef “Nefret suçu” medyada hemen her gün işleniyor… Daha Türkiye nefret suçunun ne olduğunu anlamış bile değil. Her ne kadar pakette , işlenen suçlar,  kişinin ırkı , dili , dini ile ilgili olursa cezaları ağırlaştırılacak deniliyorsa da henüz uygulamalardan çok uzağız… Ayrıca biliyoruz ki politize olmuş adalet sitemimizin hala çok güvenilir olmadığı ülkemizde , yeni uygulamaların hayata geçmesi hiç de kolay olmayacak..

Yüzlerce yıllık eski alışkanlıklar var. Daha kötüsü bizim de ezilmişlik ve de bunu kabullenmişlik hastalığımız var. Anadilde eğitim serbestisi geliyor ama bizim için çok geç. Sen yıllarca “Vatandaş Türkçe konuş” diye baskı kur. 60-70 sene sonra , istersen kendi anadilini de kullanabilirsin de… Hadi git işine demezler mi!

Doksanlı yıllarda ilk -8 yıllık ilköğretim yasası çıktığında-  güzelim ilk okulumuzu kapatmak zorunda kalmıştık. Kimse hayırdır , nedir probleminiz ,sizin için ne yapabiliriz, yüzyıllık okulu neden kapatıyorsunuz diye sormadı.

Türkiye’de ilk nüfus sayımı 1927 yapılmış. Bir ara internetten araştırmıştım , İzmir ve civar yerleşim yerlerinde 18bin Yahudi olduğumuzu tespit etmiştim.

1927’de bu yana Türkiye’nin nüfusu 5 misli arttı. Bizlerin nüfusu  100bine ulaşması gerekirken kritik noktanın altına düşme tehdidi ile hızlı bir şekilde azalıyoruz… Yaş ortalamamız  yüksek. Kayıplarımız ,doğumlardan kat kat yukarıda. Gerçi başbakanımız  her aileden en az üç çocuk istiyorum diyor ama bizim Yahudi çiftler pek kulak asmıyor… Başbakanımızın da bizleri kast etmediği kesin ! Gençlerden kiminle konuşsam “sen bir çocuğun kaça mal olduğunu biliyor musun” cevabını alıyorum.  Okumak için şehir dışına veya yurtdışına gidenlerden bazıları dönmüyorlar. İş bulamayanlar veya işi bozulanlar terk-i diyar ediyorlar.

İsrail’de 100bin kişi Türkçe konuşuyor. Ama neden göç ettiniz diye soran yok.


Geç gelen adalet adalet değildir…

No comments: