Nedir “kültür” dediğimiz? Aile kültürü , toplum kültürü,
ulus kültürü, din kültürü…
Uzun yıllar içerisinde bireylerin ve toplumların çeşitli olaylar karşısında
geliştirdiği refleksler, duygular , hareketler , davranış biçimleri, gelenekler
ve görenekler , kısacası özgün bir yaşam ve düşünce biçimine kültür diyoruz.
Dünya üzerinde tek bir Yahudi kültürü yok tabiî ki.
Diaspora’da yaşayan bizlerin ister istemez beraber yaşadığımız diğer
kültürlerle etkileşimimiz geçmişte söz konusu olmuştur gelecekte de olacaktır.
Bu kaçınılmaz.
Eskiden duyardım bir “İstanbul Efendisi” tanımı var idi.
Çok az da olsa birkaç tane insanla tanışma imkanım olduğu için şanslıyım.
Giyiminden , konuşmasına, kelime haznesine , insanlar karşı davranışlarıyla hemen fark ediyorsunuz. Askerdeyken önümde bir
İstanbullu bir delikanlı vardı. Şahane bir çocuktu. Her banyoya gidişimizde
elinde bir küçük fırça . Dayanamadım sordum. Tırnak fırçası ile hayatımda orada
tanıştım.
Yahudi kültürümüz nelerden oluşuyor diye biraz kafa yorsak ne kadar zengin olduğunu
hemen ortaya koyabiliriz.
Bar Mitzva , Bat mitzva törenlerimiz, tevila ve kezada da
dahil olmak üzere etkileyici düğün ritüelimiz. Pesah ve Rosh Hashana başta
olmak üzere bütün ailemizi topladığımız bayramlarımız . Ladino veya Judeo
espanyol diye adlandırdığımız lisanımız. Avrupa’da keza Yidiş lisanı. Bunlara
bağlı edebiyatımız. Özdeyişlerimiz , atasözlerimiz, Salamon, Mişon ve Rebeka
fıkralarımız, “Arvoles” gibi “Adio Kerida” gibi şahane folklorik şarkılarımız..
Özgün Yahudi mutfağımız, tomat reynadolarımız, fritadalarımız, alburniyamız
,roskamız, boyozlarımız , bimueloslarımız , sodramız … Saymakla bitemeyecek
kadar çok büyük bir kültür mirası bu omuzlarımızda taşıdığımız.
Ancak biz Yahudileri daimi düşman olarak gören, her
aksiliğin altında bizleri suçlayan, akla
mantığa sığmayan komplo teorileri üretenlerin sayısı yeryüzünde ne kadar fazla
olduğunu hayretle izliyoruz. Daha da acısı ırk düşmanlığına dinsel öğeler de katan köktendincilerin
durumudur pek tabi. Bunların hepsi bizleri ziyadesi ile üzüyor.
Her ırk , her toplum gibi bizim de içerimizde yanlış
yapanlar yok muydu ? Tabi ki vardı … Ama bir Hitler çıktı diye Almanların
tümünden; Japonlara atom bombasını kullanan Amerikalıların tümünden nefret
etmemiz mümkün değil.
Yüzyıllar boyunca diasporadaki Yahudiler süregelen Yahudi
nefret ve düşmanlığını yok etmek ve zengin kültürümüzü bütün güzelliği ile
korumak için mücadele verildi. Bu kısmen başarıldı kısmen de başarısız kaldı.
Dennis Parger’in Yahudi düşmanlığının köklerini
araştırdığı güzel bir kitabı var. Yüzyıllar boyu dünyanın çeşitli yerlerinde
ortaya çıkan nefret duygusunu enine boyuna incelemiş. Kitabın sonunda beş ayrı
yol izleyebileceğimizi düşünmüş.
Birincisi topluca asimilasyon. Tabi bu koca bir kültürün
yok olması anlamına geliyor. Gerçi Naziler toplama kamplarına atalarında Yahudi
kökeni olanları bile gönderdiler.
İkincisi Siyonizm. Tüm dünya Yahudilerinin İsrail’e göç
etmesi. Fiziksel olarak mevcut İsrail toprakları dünya Yahudi nüfusunun hepsini
barındırmaya yetmeyeceği aşikar.
Üçüncüsü yabancıları aramıza kabul etmek. Dünyanın birçok
yerinde karışık evliliklerden doğan insanlar var bunlardan isteyenleri Yahudi
olarak kabul etmek. Eski komünist ülke Yugoslavya’nın şimdiki parçalanmış ülkeleri
olan Sırbistan’da Makedonya’da bu uygulama mevcut. Böylece dünya Yahudi
nüfusunun daha hızlı artması ve daha
güçlü olmamız mümkün. Ayrıca üstün ırk olduğumuzu düşünüp bizden nefret
edenleri yıldırmış olabiliriz.
Dördüncüsü Yahudi düşmanlığı ile tüm gücümüzle savaşmak.
Bu fiziksel mücadeleyi içerecektir siyasi mücadeleyi de…
Beşincisi dünyaya güzelim
Yahudi ahlak sistemini,insana ve
insanlığa ne kadar değer verdiğini tüm dünyaya anlatmak .Bu belki bizim en büyük
eksikliklerimizden biri. Demokrasilere hep örnek gösterilen Antik Yunan’dan binyıl öncesinden biz Yahudilerin – öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan yere
şahadet etmeyeceksin gibi çok temel
ahlak sistemimiz nedense çok ön plana çıkarılmaz.
Dennis Prager’in dikkate almadığı ancak Hasidik
Yahudilerin geleneksel olarak çok çocuk sahibi olarak Yahudi nüfusunu arttırma
çabaları de bir çözüm müdür bilemiyorum.
Genelde Yahudi düşmanlığı ve nefreti biz Yahudilerin
problemi gibi düşünülür. Bizlerin Ermeni ve Çingene topluluklarının problemini
çok üzerimize almadığımız gibi. Ancak bu
bir ahlak ve moral anlayışının eksikliğinden başka bir şey değildir.
Sadece Türkleri örnek almak istesek bugün Almanya’da
yaşayan nerdeyse üçüncü nesil işçilerimiz var. Artık onların Türkiye’ye dönme
gibi bir niyetleri yok. Bir çoğunun ana
dili bile Almanca olmuş. Eski Osmanlı topraklarında kalmış olan Türklerin de durumu pek parlak değil. Seksenli
yılların ortalarında Bulgaristan’dan kaçan 300.000 Türk göçmeni unutmamız
mümkün mü?
Kıbrıs Türkleri siyasi olarak çözüme ulaştırılamamış başlı
başına kangrene dönüşmüş bir problem . Türkiye’nin belki de AB’ye girememesi
önündeki en büyük engel.
Halen Suriye’de ,Bulgaristan ve Yunanistan başta olmak üzere Balkan’larda
yaşayan Türkler o ülkelerde azınlık haklarına sahip olmak ve etnik kimliklerini
korumak için mücadele veriyorlar. Ayrıca Osmanlı mirası sanat eserlerinin de
bekçisi durumundalar.
Avram Aji
30.07.2010
No comments:
Post a Comment