Elif Şafak'in son günlerde popüler olan “AŞK” adlı roman konusunda pek çok eleştiri yazısı çıktı basın dünyasında. Dil ve tercüme konusunda bazı pürüzler olduğuna aynen katılıyorum. Bazı kelimeleri ben de yadırgadım. Bir katili de Elif Şafak konuşuyor , sarhoşu da , fahişeyi de …Tabi bu olası değil. Kitabın aslı İngilizce yazıldığı için tercümanında bu konuda bir sorumluluğu var.
"Traduttori Traditori" diye bir tabir vardır ya "çevirmenler haindir" diye... Bana onu hatırtattı..Ne yaparsanız yapın bir kitabın ana dilindeki tadı vermek pek mümkün olamayabilir.Nadiren de olsa bir kitabın tercümesi aslından daha da güzel olabilir.
Ama bu kitap , bana Mevlana'yı daha yakından tanıttığı ve sevdirdiği, Şems'i Tebrizi’yi de tanıttığı için çok memnunum. Arakasından Bab'ı Esrar'ı da okuyunca pekişti. Mesnevi'yi direkt okuyabilir miyim bilmiyorum ?Ama bu kitaba mutlaka bir göz atmak istiyorum...
Kutsal kitapları bir "çevirmen-tercüman" aracılığı ile okumak beni endişelendiriyor. Çünkü asıl amacımız neticede kitabın zahiri kelime anlamının ötesinde gerçek anlamına yaklaşmak. "Traduttori Traditori" problemi var yani...
“Aşk” romanında Elif Şafak bu konuyu çok güzel sokuşturmuş.Tabi anlayana….
Nisa Suresinin bir ayeti ve iki ayrı “meal…
“Erkekler, kadınlar üzerinde hakim dururlar , çünkü Allah birini diğerinden üstün yaratmış ve bir de erkekler mallarından harcamaktadırlar.Bunun için iyi kadınlar , itaatkardırlar.”
diğeri…
“Erkekler, kadınları gözetip kollayıcıdırlar, şundan ki Allah insanların bazılarını üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar.”
Yukarıdaki ayni ayet ama ikisi arasında önemli fark var. Yani “traduttori tarditori” meselesi…
Bugün Stephen Hawking'in bir otobiyografisini bitirdim. Hawking 'i size hatırlatmak için bir iki kelime söyleyeyim ; kendisi fizikçi ve gökbilimci ... Enstein'in "görelilik" kanunu ile Planck'ın "kuantum" mekaniğini birleştirmiş denklemleri ile tanınan bir bilgin..
1981'li yılında Papa II. Jean Paul (Ağca suikast girişimine maruz kalan) Hawkins'i Vatikan'da başka fizikçilerle birlikte "Büyük patlamadan sonra evrenin evrimi" konusunu tartışmak üzere davet ediyor..."Sınırsızlık" kavramı ile bir yaratıcıya gerek olmayabileceğini daha önce dile getirmiş bir bilgini Vatikan'a davet etmenin ne kadar cesurca olduğunu varın siz tahmin edin.
Toplantının ardından verilen resepsiyonda Papa koltuğunda otururken davetliler teker teker önünden geçip Papa'yı eğilerek selamlayor ; ardından da bir kaç kelime konuşup diğer tarafa geçiyorlardı.
Sıra Hawking'e gelince herkes nefesini tuttu... Hawkins tekerlekli bir sandalyeye mahkum bir engelli ... Papa'nın tam karşısına geldiğinde Papa sandalyesinden kalkıyor. Hawkins ile yüz yüze yakınlaşmak için yanına geliyor ve diz çöküyor. Aralarında beklenenden çok daha uzun süren bir konuşma geçiyor ve sonra Papa ayağa kalkıyor.. Eliyle tozlanan dizlerini silkeliyor ve sandalyesine otururken Hawkins'de tekerlekli sandalyesi ile platformun diğer ucuna geçiyor.
Bu Vatikan ki 17. yüzyılda Galileo'yu dünya güneşin etrafında dönüyor dediği için mahkum etti. Giordano Bruno'yu diri diri yakmıştı....
Yine Hawking , “ateist” olduğu bilindiği halde 1990'ların başında - bir din devleti olan İsrail parlamentosunda konuşması üzere davet edildi ve orada konferans verdi.
Bu köprünün altından çok sular akmış...Din adamları bile güncel bilimle ters düşmemek için öğrenme çabası içerisindeler.
26.09.2009