ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK
Seligmann arkadaşları ile beraber Pavlov’un ünlü “şartlı refleks” deneylerinin bir benzerini yapıyor.Üç set denek köpekler alınıyor. Birinci guruba hiçbir şey uygulamıyor (kontrol gurubu). Diğer iki grup ayrı ayrı kafeslere konuyor.Her kafeste kırmızı bir düğme bulunuyor.Deney esnasında kafesin altından zaman zaman acı verecek kadar elektrik şoku veriyor. İkinici köpek gurubuna kafesindeki düğmeye basılınca kafesin kapısı açılan bir düzenek yerleştiriliyor (kaçma gurubu). Üçüncüsüne de yine ayni düzenek ancak kafes düğmeye basılsa da, basılmasa da hiçbir zaman açılmıyor(çaresizler gurubu).Tahmin edileceği gibi ikinci kafesteki köpekler bir şekilde düğme ile kafesin kapağı arasındaki ilişkiyi keşfediyorlar.
Hele bizim gibi “azınlık” topluluklarının içerisine düştükleri bu tuzak bu hastalığın belki de had safhası oluşturuyor belki. Yıllardır kafamıza vurulan Osmanlı’nın “HOŞGÖRÜ”sünü çok hoş karşıladık şimdiye kadar . Ama şubat 2009’daki Hamas –İsrail savaşı esnasında Türkiye’de başgösteren “Antisemitizm” rüzgarı hiç de beklediğimiz bir şey değildi doğrusu. Savaş sürerken televizyonda bir söyleşiye katılan İstanbul Cemaat Başkanı Sayın Ovadya “Ben hoşgörü değil eşitlik istiyorum” demesi, o anda kanımı dondurdu.Hele ertesi günü Hürriyet gazetesi bile bunu manşet yapmaz mı!
Neden bir Yahudi muvazzaf asker olamaz? En fazla “Az”Teğmen yaparlar sizi.Ya da siz hiç Yahudi hakim veya savcı duydunuz mu?Yahudi rektör veya dekan var mı? Türkler de Anadolu’ya 12. yüzyılda geldiler. “Fetih” dediğiniz kelime gururla sarf edilse de aslında “işgal” değil de nedir?
Lozan Anlaşmasından dolayı elde ettiğimizi düşündüğümüz bazı hakları sanki bir “lütuf”muş gibi kabul ettik her nedense. Kendimize ait bir okulumuzun, hastanemizin , sinagoglarımızın olma-sını çok önemsedik. Ama camilerdeki imamların maaşlarını devlet öderken bizim hahamlarınkini neden biz ödüyoruz diye şimdiye kadar kendimize bile soramadık. Okuldaki “İbranice” hocasının maaşını da biz ödedik. Bir müddettir sinagogların elektrik paraları devlet tarafından karşılanıyor. Seviniyoruz…Sanki camilerdeki karşılanmıyor mu? Minarelere yerleştirilen hoparlörlerden bangır bangır ezan okunurken Alsancak’taki altı kilisenin çan kuleleri ölüm sessizliğine gömülmüşler! Benim çocukluğumda bile çalan çanlar bunlar.
Bugün TRT ŞEŞ Kürtçe yayın yapıyor. Kürtlerin anadillerini öğrenebilmeleri için kurslar işe yaramadığından okullara ders olarak konulabileceği bile tartışılıyor. Başbakan geçmişte “çok” hatalı davranılmıştır diye günah çıkarıyor.Bu bir anlamda “Rumlarla yapılan mübadele ve ermeni meselesini” üstü kapalı öz eleştiride bulunuyor.
Seligmann bundan kurtulmak için hayata “iyimserlik” penceresinden bakmamızı öneriyor. Öncelikle düşüncelerimizin doğru olup olmadığını irdelememizi istiyor. Buradan yanlış algılarımızı açığa çıkarma olasılığımız var.Tüm önyargılarımızı zaman zaman tekrar gözden geçirip “hala” doğru olup olmadıklarını irdelememizi istiyor.
Sonrasında düşünce paradigmalarımızı değiştir-memizi ; iyi olasılıkların başımıza gelmesinin daha mümkün olacağına odaklanmamız gerektiğini….
Avram Aji
29.03.2009