Antisemitizm ile ilk karşılaşmam
üniversitede olmuştu.
Ne Saint-Joseph orta okulunda ne
de Atatürk Lisesinde Yahudi olmamadan dolayı bir sıkıntı veya ayrıcalık
yaşamadım.
Üniversitede yüz yirmi kişilik
sınıfta , beraber dolaşan dört beş kişilik bir garip “aşırı milliyetçi” mi
desem, “MHP sempatizanı” mı desem , delikanlılar vardı.
Aslında koskoca sınıfta
selamlaştığım , arkadaşlık kurduğum insan sayısı onu geçmezdi. Sınıfta iki
Yahudi idik. Bu aşırı milliyetçiler ise her ikimize de taciz edici bakışlar
atar , yürürken üstümüze üstümüze gelirlerdi. Hır çıkartmak için bahane yaratma
çabası içerisindeydiler. Ama üniversitede geçirdiğim dört yıl boyunca neyse ki bir
hadise çıkmadı! Ne yalan söyleyeyim ben de bu insanların bulunduğu ortamlardan
mümkün olduğu kadar uzak durdum. “Korkak Yahudi”nin anlamı bu ise ben
öyleyim.
Bilirsiniz asker ocağına ilk
gittiğinizde herkesin ilk sorusu : “Kardaş memleket neresi?”dir… Baba ocağından
kopup geldiğiniz ve yüzlerce yepyeni insanla beraber yaşamaya başladığınız bir
yerdir burası. Ben Tuzla Piyade Okuluna vardığımda şansıma 4. Bölük düştü. Boy
sıralamasında benim önüme bir Tuncelili arkama ise bir İstanbullu düştü.
Dört ay boyunca yatakhanede,
koğuşta, dershanelerde ,yemekhanede ,eğitimlerde sürekli Tuncelili önümde
İstanbullu arkamda idi.
Tuncelili ile tamamen ayrı
dünyaların insanı idik. Tam bir kabalık ve görgüsüzlük abidesi idi. Ama
arkamdaki İstanbullu ise tam bir beyefendi idi. Hayatımda ilk defa bir “tırnak
fıçası”nı onda gördüm. Bir ay boyunca doğru dürüst yıkanamadığımız bir
ortamda o her sabah hiç üşenmez tırnaklarının içleri temiz olsun diye lavaboda
fırçalardı. Şahane bir çocuktu.
Yüz yirmi kişilik bölüğümüzde
hemen her tipten insan vardı aslında. Televizyondan tanıdık Tansu Polatkan,
hemen herkesin ilgi odağı gelir gelmez. Komutanımız aksi adamın biri idi. Ama
takım komutanları asteğmenler
sığındığımız limanlardı. Sorunlarımıza ellerinden geldiğince çözüm
üretiyorlardı.
Antisemitizm ile ikinci
karşılaşmam da askerde oldu. Bölükte yine iki İzmirli Yahudi idik ve yine bir
aşırı milliyetçi diyebileceğim üç-beş kendini bilmez vardı. Taciz edici
bakışlar, taciz edici laf atmalar , denk geldiğinde üstüne üstüne gelmeler…Neydi bu adamların derdi , bugün bile anlamış değilim. Herhalde kavga çıkartıp
bizi dövme hayalini kuruyorlardı . Bu insanlara da bulaşmamak için elimden
geleni yaptım.
Hafta sonları , taburdaki dört İzmirli
Yahudi her zaman beraber olduk . Otellerde beraber kaldık, beraber gezdik
tozduk. Güzel arkadaşlıklar kurduğum insanlardan ziyade İzmirli ve de Yahudi
olanlarla beraber olmak hepimizin tercihi oldu.
Asteğmen olduktan sonra
Antakya’ya tayin oldum. Bir yılı aşkın kaldığım eğitim taburunda, yine
antisemit bir kıdemli astsubay –mecbur olduğu halde- bana selam vermezdi. Üzerine
gitmedim. Cahil ve çaresiz adamın biri idi aslında. Neyse ki başka bir hadise
çıkmadan da askerliğimi tamamladım.
Hayatımda bir türlü kafamda
çözemediğim konulardan birisi antisemitizmdir. Neden, dünyanın bazı yerlerinde,
sadece Yahudi ırkına karşı bir nefret duyulur anlamak mümkün değil. Dünya
üzerinde yaşayan herhalde yüzlerce –belki de binlerce- ırk var. Neden bir anti-Yunan ,bir anti-Fransız veya
bir anti-Alman olgusu oluşmamış da, bir
anti-Yahudi olgusu gelişmiş , -zor bir soru-. Tabi ki bu olgu çerçevesinde
“günah keçisi” de olmuşuz zaman zaman. Yazılı tarih içerisinde uzun süreli
,etkin ve güçlü bir devletimiz olmamış. Buna karşı kültürel açıdan her zaman ön
saflarda yer aldık.
Orta çağ İspanya’sında zamanın en
yüksek medeniyetine katkıda bulunmuşuz. Sayısız bilim adamı ve teolog yetişmiş
içimizden.
Son yüzyıl içerisindeki Yahudi
asıllı Nobel ödüllü bilim adamlarının
sayısını, nüfusumuza oranlarsak sonuçlar şaşırtıcı biçimde çok yüksek çıkıyor.
Bazı endüstri , ticaret ve bankacılık sektörlerinde hala birçok soydaşımız çok
güzel işler beceriyorlar. Ama başkaları da beceriyor. Bizler kıskanılıyoruz
desek, diğerleri neden kıskanılmıyor sorusu gelecek.
Her halükarda insanların yoğun
bir “aidiyet” ihtiyacı vardır. İnsanlar, yaşamları boyunca ilişki ve dayanışma
içerisinde bulunmak isteyecekleri , kendi düşünce yapısına uygun insan gruplarıyla beraber hareket etmek
arzusunu duyuyorlar. Dinimiz , ırkımız ,
okulumuz, tuttuğumuz futbol takımımız ,yaşadığımız mahallemiz , hemşehriliğimiz, tuttuğumuz siyasi partimiz hep bizi bir
guruba bağlıyor…
Askerdeki “kardaş memleket
neresi” sorusu aslında bunun için soruluyor.
Avram Aji
14.08.2014