Sosyolojide
“SİVİL
İTAATSİZLİK” denilen bir olgu vardır. Toplum içerisindeki bir takım
insanlar,, mevcut yasalardan bazılarına olan rahatsızlıklarını dile
getirebilmek amacıyla, topluca pasifist bir şekilde direnişe geçerler. Münferit bir olay olmadığından, polis
direniş yapan kitleyi tamamen tutuklayıp , yargı önüne çıkarmayacağından dolayı
, ikilemde kalır. Hareketin özünde yasalara uyulmaz. Barışçı, pasif bir
protesto eylemidir.
Gezi
Parkı direnişi böyle bir eylemdir. O parkta bir miting yapılacağı önceden
planlanmamıştı, izinler alınmamıştı. Ancak toplanan kalabalığın ve hatta çadır
kurarak yerleşen insanların hepsine karşı hukuki bir işlem yapma imkanı
olmadığından kolluk kuvvetleri ve hatta mülki amir, yetkilerini kullanma hususunda tereddütte
kalmıştır.
Başbakanımız,
her zamanki sert üslubuyla yangına körükle gitmiş ,meseleyi üç baş ağaç
boyutuna indirgeyerek , -biz İstanbul'a milyonlarca ağaç diktik ,Gezi Parkı nedir ki?- söylemi ile gençlerin derdini anlamaktan çok çok uzak kalmıştır.
Türkiye,
bir anda -istemeden de olsa- Orta doğu
coğrafyasında yeşeren “Arap baharı” benzetme-lerine muhatap olmuş ; yurt dışında
, Türkiye’de bir sivil isyan mı başladı kaygısı yaratmıştır. Türki-ye’nin
imajını derinden bozan bu hareketi serin kanlılıkla ele alıp, hızlıca alınacak
yatıştırıcı kararlar ile çözmek var iken, daha fazla polis , daha fazla su , daha fazla
biber gazı bombası ile orantısız güç kullanarak bastırılmaya çalışılmıştır. Devletin,
elindeki silahları kendi yurttaşlarına doğru çevir-mesinden daha kötü bir şey
var mıdır !
Fazla
uzağımızda değil. Yakın geçmişte Libya , Irak, Yemen, Mısır ve Suriye’nin içine
düştüğü durum ortada iken, bu ülkelerin başına gelenlerden ders çıkartmak
mümkün iken , başbakanın sergilediği davranış biçimi olayları işin içinden
çıkılmaz bir hale getirmiştir.
Hatırlarsınız
,68 kuşağı olarak tarihe geçen direnişçiler , hele ki 1980 darbesini de yedikten sonra tamamen pasifize olmuştu. O
kuşağın “torunları” ,ancak 30 mayıs 2013 günü tekrar gücünü
deneyimledi. Apolitik olarak yetişen yeni gençlik – ki buna çocuklarım da dahil
– içgüdüsel olarak kendilerini siyasal politiğin içerisinde buldular.
Olay
kesinlikle Gezi Parkı’ndan sökülecek 3-5 ağaç olmadığı gün gibi aşikar. Ancak
son zamanlarda – radikal söylem ve icraatla hareket eden hükumete karşı
-mahalle baskısı görme endişesi taşıyan laik -liberal gençlik , pasif direnişe
geçti. “Sivil itaatsizliği” deneyimlemeye koyuldular. Ölenler , yaralananlar
, araçları ve iş yerleri tahrip olanlar , bu dire-nişin kötü bir yansımasını
oldu.
Maalesef
bu gençler sadece gitar çalıp , şarkı söyleyip , halay çekselerdi seslerini bu
kadar yüksek bir perdeden duyurabilirler miydi? Kesinlikle hayır. Bu olayın
faturasını ödemiş olanlara geçmiş olsun demekten başka yapacak bir şey yok.
%50
ile iktidara gelmek çok güzel bir şey. Ama oy almadığı %50’lik kesime sırtını
dönmek , yaşam tarzına müdahale etmek ,
görmezlikten gelmek , aşağılamak bir demokrasi ayıbıdır. Ben çoğunluğu temsil
ediyorum diye azınlıkta olanlara baskı uygulamayı en en iyi bizler
anlarız…Yıllar yılı hakkımızı aramakta ne kadar zorluk çektiğimizi ,
uğradığımız haksızlıklara karşı koyamadığımızdan dolayı çektiğimiz ıstırabı,
sıkıntıları ve uğradığımız zararlar tarih arşivlerinin tozlu raflarında hala..
Aranıyorlar,
dolanıyorlar bir günah keçisi bulamıyorlar. Yatıyorlar, kalkıyorlar illegal örgütlerden bahsediyorlar.
Bir de yeni icat ettikleri faiz lobisinden… Bunların kimler olduğu ,Gezi Parkı
olayları ile nasıl menfaat ilişkileri olduğunu daha kimse anlamış değil .
Bu
olaylardan en büyük kazanımımız, gençlerimizin nihayet tekrar politikaya dahil
olması ve de gücünün farkına varmış olmasıdır.
Avram
Aji
15.06.2013